Disney+, temmuz ayının ortasında iki yeni orijinal diziyi aynı anda izleyiciyle buluşturarak dikkatleri üzerine çekti. Platformda yayınlanmaya başlayan “Adults” ve “Washington Black” adlı bu iki yapım, hem işledikleri temalar hem de hedefledikleri kitleler bakımından birbirinden oldukça farklı duruyor. Biri günümüz gençlerinin yaşam biçimini mizahi ve samimi bir dille anlatırken, diğeri tarihsel bir bağlamda özgürlük ve kimlik kavramlarına odaklanıyor. Her iki dizi de kısa sürede dijital içerik takipçileri arasında konuşulmaya başlandı.
“Adults”, New York’un Queens bölgesinde aynı evde yaşayan beş gencin hayatını merkezine alıyor. Karakterler, yirmili yaşların getirdiği kimlik arayışı, ilişki karmaşaları ve yetişkinliğe geçiş süreciyle boğuşurken, dizinin tonu hem duygusal hem de mizahi bir çizgide ilerliyor. Malik Elassal, Lucy Freyer, Amita Rao, Owen Thiele ve Jack Innanen’in başrollerini paylaştığı bu sekiz bölümlük yapım, özellikle Z kuşağının gerçekliğini yansıtmaya çalışıyor. Fakat bu gerçeklik, sadece modern sorunlara değil, aynı zamanda geçmişle olan bağlara da göz kırpıyor.
Disney+ farklı anlatıları ekrana taşıyor
Dizide, arkadaşlık ilişkilerinin zamanla nasıl değiştiği ve bireylerin ne ölçüde kendi yolunu çizmek zorunda kaldığı açık biçimde işleniyor. Başlarda birbirine sıkı sıkıya bağlı görünen karakterler, zamanla farklı yönlere savruluyor. Ne var ki bu savrulmalar, izleyicinin karakterlerle bağ kurmasını zorlaştırmıyor, aksine daha derin bir empati kurulmasına imkân tanıyor. Ek olarak, dizinin konuk oyuncu kadrosu da dikkat çekici isimler barındırıyor.
“Daredevil: Born Again” dizisinden tanıdığımız Charlie Cox, bu dizide kısa ama etkileyici bir öğretmen performansıyla izleyici karşısına çıkıyor. Yine benzer şekilde, Julia Fox da konuk oyuncu olarak yer alarak dizinin renkli yapısına katkı sağlıyor. Dizi genel olarak, “Friends” benzeri klasik arkadaş grubu yapılarından ilham alsa da, bugünün gençliğinin sosyal koşullarını da hesaba katmayı ihmal etmiyor. Bu da onu yalnızca eğlencelik bir gençlik dizisi değil, aynı zamanda bir dönem aynası haline getiriyor.
“Washington Black” ise bambaşka bir anlatıya sahip. 19. yüzyılda Barbados’ta bir şeker kamışı plantasyonunda başlayan hikâye, genç bir çocuğun bilimsel merakı ve özgürlük arzusu ekseninde gelişiyor. George Washington “Wash” Black’in karakter gelişimi, köleliğin karanlık yüzüyle yüzleşirken aynı zamanda bilimin ve hayal gücünün kurtarıcı gücüne odaklanıyor. Sterling K. Brown’un canlandırdığı karakterler ise bu yolculuğu hem duygusal hem de politik açıdan derinleştiriyor.
Dizi, Esi Edugyan’ın aynı adlı romanından uyarlanmış ve bu uyarlama süreci oldukça başarılı şekilde aktarılmış durumda. Yapımda Amerika’dan Kuzey Kutbu’na uzanan bir kaçış ve keşif hikâyesi işleniyor. Her ne kadar geçmişte geçse de, anlatılan meseleler günümüz izleyicisine fazlasıyla tanıdık gelebilecek türden. Bu da dizinin zamansız bir yapıya sahip olmasını sağlıyor.

“Washington Black”, yalnızca tarihsel bir drama değil; aynı zamanda bilim, yaratıcılık ve hayatta kalma üzerine kurulu bir karakter portresi sunuyor. Dizinin sinematografisi, özellikle doğal mekân kullanımları ve ışık seçimleriyle öne çıkıyor. Hikâye ilerledikçe anlatı temposu zaman zaman yavaşlasa da, karakter gelişimi izleyiciyi sürüklemeye devam ediyor. Her şeye rağmen, dizi dramatik yapısını hiçbir anında elden bırakmıyor.