Yaklaşık bir yıldır kamuya açık verileri derleyen Tyler Johnston, OpenAI’ın nasıl işlediğini göstermek için kapsamlı bir dijital arşiv hazırladı. Bu çalışma yalnızca birkaç haber başlığını değil, büyük resmi ortaya koymak için yola çıktı. Bugün yayımlanan ‘OpenAI Dosyaları’ adlı bu rapor, teknolojiyi denetlemeye odaklanan iki bağımsız kuruluşun ortak ürünü. Midas Project ve Tech Oversight Project, dijital arşivin arkasındaki isimler olarak dikkat çekiyor.
Çalışma, 50 sayfayı aşan uzunluğuyla yalnızca yüzeysel bilgi sunmakla kalmıyor; OpenAI’ın tarihsel yolculuğunu derinlemesine ele alıyor. Şirketin kâr amacı gütmeyen bir araştırma laboratuvarı olarak başlayan serüveni, zamanla küresel bir teknoloji markasına evrilmiş durumda. Ne var ki bu dönüşüm, beraberinde çeşitli etik soruları ve çıkar ilişkisi tartışmalarını da gündeme getiriyor. Rapor, bu dönüşüm sürecini belgelerle ve grafiklerle destekleyerek sunuyor.
Üst düzey OpenAI yöneticilerinin çıkar ilişkileri raporda
Arşiv, sadece yapının tarihsel dönüşümünü anlatmakla kalmıyor; aynı zamanda OpenAI’ın iç yapısına dair yorumlara ve analizlere de yer veriyor. Yönetişim sorunları, liderlik kadrosundaki isimlerin menfaatleri ve şirketin şeffaflık konusundaki yaklaşımı dikkatle incelenmiş. Sam Altman’ın yatırım ilişkileri ise bu çalışmanın en çok dikkat çeken bölümleri arasında. Altman’ın ilişkili olduğu Retro Biosciences, Rewind AI ve Helion Energy gibi şirketlerle OpenAI’ın kesişen ticari bağlantıları detaylı biçimde aktarılıyor.
Tüm bu belgeler yalnızca iddialara dayanmıyor; kamuya açık veriler, hukuki belgeler, medya haberleri ve açık mektuplar temel alınarak sınıflandırılmış. Öte yandan, daha önce dağınık şekilde yer alan bilgiler bu raporda bütünlüklü ve okunabilir bir forma kavuşturulmuş. Görselleştirilmiş grafikler ve organizasyon şemaları, okuyucunun karmaşık yapıları anlamasını kolaylaştırıyor. Kuruluşun ilk yapı modeli olan kâr sınırı getirilen yapı ile bugünkü yapısı arasındaki farklar net biçimde ortaya konuluyor.
Raporda, yöneticilerin kişisel kazanç potansiyellerine özel bir bölüm ayrılmış durumda. Bu kişilerin OpenAI’ın büyümesiyle doğrudan veya dolaylı biçimde kazanç sağlayabileceği ilişkiler açık şekilde listelenmiş. Buna ek olarak, yönetim kurulunun zaman içindeki değişimleri ve bu değişimlerin kurumsal yönetişime etkisi de incelenmiş. Özellikle bazı kararların kamu yararı gözetilmeden alındığı yönünde çıkarımlar yapılıyor.
Johnston, bu çalışmanın herhangi bir yorumdan ziyade belgelere dayanan bir arşiv olduğunu vurguluyor. Okuyuculara geçmişle bugünü kıyaslama imkânı sunuluyor, ancak bir yargıya varmak doğrudan okuyucuya bırakılıyor. Tüm bunların yanında, bu dijital arşivdeki belgelerin herhangi bir yapay zekâ rakibinden gelen destekle hazırlanmadığı net biçimde belirtiliyor. Rapora göre, ne Elon Musk, ne xAI, ne de Anthropic veya Microsoft gibi şirketlerle bir bağ kurulmuş değil.
OpenAI ise bu çalışma hakkında herhangi bir açıklama yapmadı. Kurumun sessizliği, bazı yorumcular tarafından dikkat çekici bulunuyor. Fakat Midas ve Tech Oversight ekipleri, bu çalışmanın yalnızca bilgiye dayandığını ve tarafsızlık ilkesinden ödün verilmediğini belirtiyor. Editoryal bağımsızlığın altı sıkça çiziliyor.
Şirketin kurumsal yapısına dair tahmini organizasyon şemaları da dijital arşivde yer alıyor. OpenAI’ın zamanla değişen misyonu, kamu yararını merkeze alan bir yapıdan daha ticari odaklı bir modele geçişiyle açıklanıyor. Bu geçişin kurumsal değerlerle ne kadar örtüştüğü ise okuyucunun takdirine bırakılıyor. Raporda yalnızca veriler ve belgeler sunuluyor, herhangi bir yönlendirme yapılmıyor.
Arşivde yer alan en dikkat çekici noktalardan biri de etik sınırların nasıl belirsizleştiği. Şirket içi karar süreçleri ile dışarıdaki ticari ilişkiler arasındaki çizginin zamanla silikleştiği öne sürülüyor. Bu da, özellikle yapay zekâ gibi riskli ve hızla gelişen bir alanda, şeffaflık ve hesap verebilirlik konularını yeniden gündeme taşıyor. Bu belgeler, sektör genelindeki güven sorununu da tekrar düşünmeye itiyor.