Manşetler

Benim iPhone hikâyem: iPhone ile nasıl tanıştım?

Yaklaşık on buçuk yıl önce, tam da 24’üncü doğum günümü kutladığım tarihte, teknoloji dünyasında taşları yerinden oynatan, devamında insanların hayatını değiştiren önemli bir olay gerçekleşmiş ve Steve Jobs Macworld etkinliğinde iPhone adını verdiği yeni Apple cihazını tanıtmıştı. O zamanlar şimdi olduğu gibi yeni bir ürünü tanıttıktan hemen veya kısa bir süre sonra piyasaya sürmek gibi bir gereklilik yoktu, tüketici baskısı o kadar yoğun değildi. Bu durum Apple’a iPhone’u piyasaya sürmek için bir altı buçuk ay kadar zaman tanımış oldu. iPhone ile ilgili çıkan kitaplardan ve yazılardan okuduğumuz kadarıyla süreye de ihtiyaç varmış, çünkü Steve Jobs’un Macworld’de sergilediği iPhone, üstünde sadece gösteri amaçlı düzenlemeler yapılan, her şeyin tam olarak düzgün çalışmadığı bir ürünmüş.

On yıl öncesini, Apple’ın iPhone’a piyasaya süreceği zamanı dün gibi hatırlıyorum. O zaman Teknoblog henüz emekleme aşamasındaydı ve şimdi olduğu gibi sürekli haber ve yazı girişinde bulunmuyordum. iPhone’un piyasaya girişi şerefine sitede bir yazı yayınlayıp, fotoğraflarından bir galeri oluşturmayı düşünmüş, bunun yollarını aramıştım. Yollarını aramıştım diyorum, çünkü o zamanlar şimdi olduğu gibi sayısız WordPress eklentisi yoktu, eldeki imkanlar kısıtlıydı. Sonuç olarak, galeri denemesinde başarılı olamadığımı hatırlıyorum.

Yukarıda bahsettiğim anı belki iPhone ile doğrudan ilgili değil, ancak Teknoblog’un yolculuğuyla iPhone’un yolculuğunun birbirine ne kadar bağlı olduğunu gösteren işaretlerden bir tanesi. Teknoblog’un yayında olduğu 12 yıldan bu yana, iPhone hakkında en çok haber yaptığımız ürünlerden bir tanesi oldu. iPhone 3GS’ten iPhone 7 ve 7 Plus’a kadar, her yıl çıkan iPhone’ların detaylı incelemeleri Teknoblog’da yer aldı ve binlerce okuyucu tarafından okundu, videoları izlendi, onların satın alma kararlarında önemli rol oynadı. Bu, bundan sonraki yıllarda da aynı şekilde devam edecek.

Birinci nesil iPhone, Türkiye’de resmi olarak satışa sunulmadığı için bize biraz uzak kaldı. Sadece yurt dışından bir şekilde getirenler on yıl önce piyasaya çıkan ilk iPhone’u kullanma şansına sahip oldu. Bu kişilerden bir tanesi de kuzenimdi. Onun sayesinde ilk kez iPhone’u görme şansına erişmiştim. Tabii ki, ABD’den satın alınan iPhone’larda SIM kilidi olduğu için, onları Türkiye’de kullanmak ek işlem gerektiriyordu. Sonuçta ilk iPhone hem sahip olması, hem de kullanması biraz zahmetli bir üründü. Geçenlerde kuzenime ilk iPhone’unu hâlâ muhafaza edip etmediğini sordum, tabii ki elinde tuttuğunu söyledi. Kendisi, elinde antika niteliğinde bir ürün tuttuğunun farkında. Geçtiğimiz günlerde çıkan bir haber, henüz kutusu açılmamış bir ilk nesil iPhone’un 19 bin dolara satışa sunulduğu şeklindeydi. İleri yıllarda bu telefonun değeri daha da artacaktır.

Türkiye’nin iPhone ile tanışması ise 2008 sonbaharında, iPhone 3G ile birlikte oldu. Eylül ayının sonlarında, tam da Ramazan bayramı zamanında Turkcell ve Vodafone’un düzenlediği etkinliklerle iPhone resmen Türkiye’ye gelmişti. İtiraf etmeliyim ki, ben bu iPhone modelini pas geçtim, elimdeki Nokia N95’i kullanmaya devam ettim. Apple’ın mobil işletim sistemi platformuyla tanışmamı ise, 2008 yazında Amerika’ya giden bir arkadaşıma sipariş ettiğim 2007 model iPod touch ile gerçekleştirdim. Zaten daha o zamanlar 3G Türkiye’de faaliyete geçmemişti. iPod touch’ı ise çoğunlukla evde kullanıyordum ve dolayısıyla Wi-Fi da yeterliydi. iPod touch’ın kurulumunu yapmak için, o zamanlar kullanmakta olduğum e-posta adresimle açtığım Apple kimliğini, hâlâ aynı adresle kullanmaya devam ediyorum. O posta kutumun şimdi bile aktif ve ziyaret edilir olmasını Apple kimliğime borçluyum.

2008’de çıkan iPhone OS 2.0 güncellemesini, açılan App Store’u çok iyi hatırlıyor. O zaman Apple iPhone’lara yazılım güncellemesini ücretsiz olarak sunuyor, iPod touch sahiplerinden ise 9.95 dolar ücret talep ediyordu. O zamanlar 1 dolar neredeyse 1 TL değerinde olduğu için istenen ücret göze çok fazla gelmiyordu. Belki de Apple’a ilk ödememi o güncellemeyle birlikte gerçekleştirmiştim. Sonrasında iPod touch ile Apple’ın App Store uygulama ekosistemini keşfetmeye başladım. Hatırlıyorum, yüklediğim ilk uygulamalardan bir tanesi Wunderground Radio uygulamasıydı. TuneIn Radio çıkınca bu uygulamayı kullanmayı bıraktım, ancak iPod touch’ı kullandığım bir yılı aşkın süre boyunca Wunderground epey işimi görmüştü.

Henüz bir iPhone sahibi olmamıştım, ancak kardeşim ve şimdiki eşim, o zamanlar nişanlım sayesinde iPhone deneyimine ucundan bakmaya başlamıştım. En çok hoşuma giden şey, e-postalara istenilen her yerden, mobil şebeke üzerinden erişme imkanı sunmasıydı. Elimdeki Nokia N95 ile de aynı deneyimi yaşayıp yaşayamayacağımı merak edip denediğimi ve başarılı olamadığımı hatırlıyorum. Zaten iPhone’u farklı kılan noktalardan bir tanesi de buydu. Basitlik ve temel işlevleri bir uygulamaya ihtiyaç bıraktırmadan yerine getirmesi. Artık benim de bir iPhone satın almam gerekiyordu, ancak 2009 yazında çıkan yeni modeli, yani iPhone 3GS’i beklemeye karar verdim.

iPhone 3GS, Ağustos 2009’un son cuma günü Türkiye’de resmen satışa çıktı. Hemen ertesi gün, Bağdat Caddesi’ndeki Turkcell mağazasına gidip iPhone’u sordum, ancak ellerinde kalmadığı cevabını aldım. Beni, Ataşehir Palladium’daki mağazaya yönlendirdiler ve orada iPhone 3GS’in istediğim çeşidini buldum. Hemen arkasından ilk iPhone incelememi gerçekleştirdim ve Teknoblog’da yayınladım. Ara sıra dönüp bu incelemeyi okur, videosunu izlerim.

Bir yıl sonra, 2010’da çıkan iPhone 4 yenilenen tasarımı ve var olan anten sorunuyla epey konuşulmuştu. İşin ucunda incelemesini yapıp Teknoblog’da yayınlamak olunca, bu telefonu da satın almak zorunluluk olmuştu. Eylül 2010’da, bir cuma günü çıkan iPhone 4’e de daha ilk gün, benim işim olduğu için işinden izin alıp mağazada sıraya giren eşim sayesinde sahip olmuştum. Hemen takip eden hafta sonu yoğun şekilde çalışarak detaylı bir inceleme hazırlamış ve bunu da takip eden pazartesi günü yayına vermiştim.

Bundan sonraki yıllarda her iki yılda bir iPhone değiştirme yoluna gittim. Aradaki boşlukları ise birlikte çalıştığım kardeşimin sahip olduğu yeni iPhone’larla doldurduk. Ekim 2011’de iPhone 4S tanıtılmış ve ay sonu itibarıyla Avrupa’ya gelmişti. Bizim de tam o zaman yolumuz İtalya’ya, Roma’ya düşmüştü. Gittiğimiz ilk gün bir mağazada iPhone 4S’e denk gelmiş ve beyaz renkli versiyonu satın almıştık. Otele döndüğümüzde, eşimin yardımıyla hemen bir kutu açılımı videosu çekmiş ve otelin yavaş Wi-Fi bağlantısı üzerinden gece boyunca internete yüklemeye çalışmıştım.

2013’ün iPhone’ları; iPhone 5s ve iPhone 5c yurt dışında satışa sunulduğu zaman tam da Londra’daydım. Yeni bir iPhone satın alma niyetim yoktu, ancak bu yeni iPhone’ları inceleyip ön incelemelerini Teknoblog’da yayınlamak için iyi bir fırsattı. Londra sokaklarını arşınlamaya çıktığımız ve sırtımda çantamın da bulunduğu bir eylül ayı cumasının öğleden sonrasında eşimle birlikte Regent Caddesi’ndeki Apple mağazasına uğramış, burada yaklaşık 1-1,5 saat vakit geçirerek iPhone’ları incelemiş, fotoğraflarını çekmiş ve ön inceleme yazılarını Teknoblog’da yayınlamıştım.

Bu arada biraz konu dışına çıkacağım, ancak iPhone ile ilgili önemli bir detaya da yer vermeden geçemeyeceğim. iPhone, hayatımda önemli bir dönüm noktasına da vesile olmuştur. Türkiye’nin en kaliteli insanlarından olduğunu düşündüğüm, iPhone Türkiye adlı popüler iPhone blogunun sahibi Mustafa Tan ile, O’nun gerçekleştirdiği iPhone 4 incelemesine Teknoblog’da verdiğim düzgün atıf ve bağlantı sayesinde tanışmıştım. Daha sonra bu tanışıklığı yakın arkadaşlığa dönüştürdük. O, hem Teknoblog’un daha geniş bir kitleye ulaşmasına ve daha fazla kişi tarafından tanınmasına yardımcı oldu, hem de iş hayatımdaki önemli dönüm noktalarından bir tanesinin gerçekleşmesini sağladı.

Anlayacağınız, iPhone’un hayatımda farklı bir yeri var. Hem bireysel anlamda, hem de iş anlamında… iPhone’u deneyimlemek, incelemek, izlenimleri ilk ve en hızlı şekilde okuyuculara ve izleyicilere ulaştırmak her zaman önemli ve zevkli olmuştur. Yukarıda saydıklarımın hepsinde farklı bir heyecan vardı ve hatırladığım zamanlarda da hep yüzümde bir tebessüm oluşuyor. Bugün de aynı heves, heyecan farklı şekillerde de olsa devam ediyor, önümüzdeki sonbaharda çıkacak yeni iPhone veya iPhone’ları da incelemeyi daha şimdiden sabırsızlıkla bekliyorum.

İşim gereği birden fazla hat ve telefon kullanıyorum. Bunlardan bir tanesini, her zaman iPhone olarak tutmaya özen gösteriyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse, e-postaları kontrol etmek, mesajlaşmak, anımsatıcılar oluşturmak gibi işlemleri iPhone’umla daha kolay ve pratik şekilde gerçekleştiriyorum. Zaten iPhone’u da bu kadar çekici ve tercih edilir kılan en önemli etken de bu değil mi?

Teknoblog’u XFlipboard, Google Haberler ve Instagram‘da takip et!

İLGİLİ HABERLER