Samsung, bu yıl Galaxy S25 serisine yeni bir ara model daha ekleyerek ürün gamını bir adım daha genişletti: Galaxy S25 Edge. İlk bakışta bu telefon, Samsung’un “ince ama güçlü” felsefesini yeniden gündeme taşıma çabası olarak okunabilir. Çünkü Galaxy S25 Edge, yalnızca 5.8 mm kalınlığı ve 163 gram ağırlığıyla son yıllarda alıştığımız amiral gemilerinin hantallığından sıyrılmış bir profil çiziyor. Ne var ki bu incelik ve hafiflik uğruna yapılan bazı teknik fedakârlıklar, özellikle deneyimli kullanıcıların dikkatinden kaçmayacaktır. Galaxy S25 Edge, formuyla etkileyici bir duruş sunsa da, donanım tercihleri ve batarya kapasitesiyle farklı bir kullanıcı kitlesine hitap ediyor gibi görünüyor.
Tasarım odaklı bu yeni modelin, Galaxy S25 Ultra ile Galaxy S25+ arasında konumlandığını söylemek yanlış olmaz. Kamera donanımı ve ekran çözünürlüğü gibi bazı özellikleriyle Ultra modele yaklaşan Galaxy S25 Edge, genel yapı itibarıyla ise Plus modeline daha çok göz kırpıyor. Bununla birlikte cihazın inceliği, gerçekten de günlük kullanımda fark edilen bir ergonomi avantajı sağlıyor. Pantolon cebine rahatça sığması bir yana, cebinizde olup olmadığını bile unutturabilecek kadar hafif. Fakat tüm bu olumlu yönlerin yanında, Galaxy S25 Edge’in pil ömrü gibi bazı temel ihtiyaçlarda nasıl performans gösterdiği de detaylıca sorgulanmayı hak ediyor. Galaxy S25 Edge inceleme yazısı ve videosunda bu ince telefonla geçirdiğimiz 10 günün sonundaki izlenimlerimizi ve yorumlarımızı bulacaksınız.

Samsung Galaxy S25 Edge
- 5,8 mm.
- 163 gr.
- 6.7 inç ekran
- 200MP ana kamera
- Snapdragon 8 Elite for Galaxy işlemci
Tasarım
Samsung Galaxy S25 Edge’in en ayırt edici yönü, daha kutudan çıkar çıkmaz kendini belli ediyor: Aşırı incelik ve hafiflik. Samsung bu modelle, elinde telefon olduğunu unutturacak kadar hafif, elde kavraması kolay ve cebinizde ağırlık yapmayan bir cihaz üretmeyi hedeflemiş. 5.8 mm kalınlık ve 163 gramlık ağırlık, bugünün üst seviye telefonlarında sık rastlanan ölçüler değil. Galaxy S25 Ultra ile karşılaştırıldığında neredeyse bir tüy kadar hafif hissettiriyor; S25+ ile kıyaslandığında ise belirgin ölçüde daha ince. Özellikle dar ceplerde telefon taşımayı tercih edenler için bu incelik çok büyük bir avantaj sağlıyor. Cihazı pantolon cebine koyduğunuzda rahatsız edici bir çıkıntı oluşturmaması, günlük kullanımda sağladığı pratikliği fazlasıyla artırıyor.

Telefonun çerçevesinde kullanılan titanyum malzeme, hem sağlamlık hissi veriyor hem de cihazın genel ağırlığını düşürmeye katkı sağlıyor. Galaxy S25 Ultra’da da yer verilen bu titanyum çerçeve, Edge modelinde daha sade ve keskin hatlarla kendini gösteriyor. Bunun yanında arka yüzeyde Gorilla Glass Victus 2, ön tarafta ise Gorilla Glass Ceramic 2 tercih edilmiş. Bu malzeme kombinasyonu, çizilmelere ve darbelere karşı iyi bir koruma sağlasa da, Galaxy S25 Ultra’daki Gorilla Armor 2’ye kıyasla dayanıklılık seviyesi biraz daha geride kalıyor. Ceramic 2, iki metreden düşmelere dayanıklı olarak pazarlanıyor; buna karşın Armor 2, 2.2 metreye kadar dayanıklılığı garanti ediyor. Yine de bu fark, günlük kullanımda hissedilecek düzeyde değil.
Galaxy S25 Edge’in genel tasarımı, Samsung’un son yıllarda oturttuğu sade ve minimal çizgiyi sürdürüyor. Kenarları düz, çerçevesi ince ve arka kamera adası dışında neredeyse tamamen düz bir gövde yapısı mevcut. Ancak arka yüzdeki kamera modülü oldukça çıkıntılı, bu da cihazı masaya koyduğunuzda ciddi bir dengesizlik yaratıyor. Telefonu masadayken kullanmak isterseniz her dokunuşta sallanması kaçınılmaz hale geliyor. Elbette bu durum bir kılıfla büyük ölçüde çözülebilir, ancak cihazın en güçlü yönü olan incelik hissinden bir miktar feragat etmek gerekiyor. Samsung burada tasarım ile işlevsellik arasında bir denge kurmaya çalışmış, fakat kamera adası bu dengede biraz fazla dikkat çekiyor.

Renk seçenekleri konusunda da Galaxy S25 Edge, Samsung’un amiral gemilerine benzer şekilde üç farklı tonla geliyor: Titanyum Gümüş, Titanyum Gece Siyahı ve Titanyum Gece Mavisi. Bu renkler zaten Galaxy S25 Ultra’dan tanıdık; fakat bu modelin ince gövdesi sayesinde bu tonlar çok daha farklı bir ışık oyununa sahne oluyor. Özellikle ışık altında tutulan Titanyum Gümüş modeli, yüzeyde hafif yansımalarla dikkat çekici bir görünüm kazanıyor. Ne var ki cihazın genel tasarımı çok iddialı detaylar içermiyor. İncelik ve hafifliğe odaklanıldığı için görünümde sadelik tercih edilmiş. Bu da bazı kullanıcılar için biraz “fazla düz” bir cihaz algısı yaratabilir.
Ergonomi açısından değerlendirildiğinde, Galaxy S25 Edge hem tek elle kullanım hem de uzun süreli tutuşlarda oldukça konforlu bir cihaz. Bu yönüyle Galaxy S25 Ultra’nın büyük ve hantal gövdesinden şikayetçi olan kullanıcılar için daha ulaşılabilir bir alternatif oluşturuyor. S25+ ile kıyaslandığında ise benzer boyutta bir ekran sunmasına rağmen daha kompakt bir kullanım deneyimi vaat ediyor. Düz çerçeveler, bazı kullanıcıların elinde köşeli bir hissiyat yaratabilir. Özellikle küçük elli kullanıcılar için bu durum zaman zaman konforu azaltabilir. Fakat genel anlamda cihazın tutuşu güven veriyor ve düşme riski oldukça düşük.

Galaxy S25 Edge’in alt çerçevesine yakından bakıldığında, inceliğin cihazın donanımsal yerleşimine ne derece etki ettiğini net biçimde görmek mümkün. USB-C portunun etrafındaki boşluk, alışıldık kalınlıktaki telefonlara göre oldukça sınırlı. Bu portun yanında SIM kart yuvası, mikrofon ve hoparlör var. Hoparlör ızgarası S25 Ultra’dakiyle aynı büyüklükte. Sağ kenarda ses kontrol tuşları ve güç butonu bulunurken, bu tuşların boyutları ve çıkıntıları da inceliğe uyumlu olacak şekilde minimal tutulmuş. Bu noktada, cihazın dış hatları boyunca giriş ve çıkışların oldukça derli toplu ve simetrik biçimde konumlandırıldığını belirtmekte fayda var.
Galaxy S25 Edge, IP68 sertifikası sayesinde suya ve toza karşı dayanıklılık sunuyor. Bu sertifika, cihazın 1.5 metre derinliğe kadar 30 dakika boyunca suya dayanıklı olduğunu gösteriyor. Aynı standart Galaxy S25+ ve S25 Ultra’da da mevcut. Ancak bazı rakip modellerde görülen IP69 gibi daha gelişmiş koruma seviyeleri düşünüldüğünde, Samsung’un burada bir adım geride kaldığı söylenebilir. Yine de pratik kullanımda, telefonun ani su sıçramaları veya yağmurlu hava koşulları gibi durumlara karşı güvenli olduğu açıkça söylenebilir. Plajda, mutfakta ya da yağmur altında fotoğraf çekmek isteyen kullanıcılar için yeterli bir güvence sağlanıyor.
Ekran ve Ses
Samsung Galaxy S25 Edge’in ekranı, teknik değerlerin ötesine geçen bir görsel deneyim sunuyor. 6.7 inç boyutundaki LTPO AMOLED 2X panel, 1440×3120 piksel çözünürlükle oldukça keskin ve detaylı bir görüntüleme sağlıyor. Samsung bu panelde HDR10+ desteğini eksik etmemiş, ancak Dolby Vision desteği bu modelde de yer almıyor; bu durum artık firmanın alışıldık tercihi haline gelmiş durumda. Yenileme hızı konusunda ise kullanıcıya iki farklı seçenek sunuluyor: 60Hz ile sınırlı “Standart” mod ve 1Hz ile 120Hz arasında değişen “Adaptif” mod. Özellikle Adaptif modda ekran, içeriğe göre yenileme hızını dinamik biçimde ayarlayarak hem akıcılığı artırıyor hem de enerji verimliliği sağlıyor. Tüm bunların birleşimi, ekranın video izleme, oyun oynama ya da sadece arayüzde gezinme gibi kullanım senaryolarında oldukça tatmin edici bir deneyim sunduğunu gösteriyor.

Ekranın parlaklık seviyesi ise S25 Edge’i segmentindeki birçok rakibinden ayırıyor. Manuel modda 768 nit, otomatik parlaklık modunda ise tam 1416 nit seviyelerine kadar çıkabiliyor. Bu değer, doğrudan güneş ışığı altında bile ekranı rahatlıkla görebilmeyi mümkün kılıyor. Galaxy S25 Ultra ile karşılaştırıldığında, parlaklık değerlerinde neredeyse eşit seviyede bir performans sunuluyor. Ancak Samsung’un ekran parlaklığı testlerinde yer alan sonuçlara bakıldığında, S25 Edge’in bu alanda en parlak Galaxy modellerinden biri olduğu açıkça anlaşılıyor. Bu parlaklık, özellikle açık hava kullanımlarında büyük bir avantaj sağlarken, içerideki görüntü kalitesini de gözle görülür biçimde iyileştiriyor.
Ekranla ilgili dikkat çeken bir diğer detay ise renk üretimi konusunda gösterdiği kararlılık. Geniş renk gamı desteği sayesinde hem sRGB hem de DCI-P3 renk uzaylarında yüksek doğrulukla çalışıyor. Samsung’un “Canlı” ve “Doğal” modları arasında geçiş yapılabiliyor; bu sayede kullanıcılar ister daha doygun renklerle göz alıcı bir deneyim yaşasın, isterse daha doğal tonlarla göz yormayan bir görüntü elde etsin. Renk geçişleri 8-bit derinliğe sahip olsa da, bu sınırlama günlük kullanımda hissedilmiyor. Gerçek 10-bit ekranlarla karşılaştırıldığında, bazı geçişlerde sınırlı farklılıklar gözlenebilir; ne var ki bu fark ancak uzman gözler tarafından fark edilebilecek düzeyde.

Ses tarafında ise Galaxy S25 Edge, inceliğine rağmen çift hoparlörle donatılmış bir cihaz. Altta yer alan ana hoparlör ve üstteki kulaklık görevindeki ikinci hoparlör ile stereo ses çıkışı sağlanıyor. Ses çıkış gücü yüksek, ancak hoparlörlerin fiziksel sınırlamaları sebebiyle özellikle bas frekanslarda zenginlik biraz azalıyor. Galaxy S25 Ultra ile karşılaştırıldığında, Edge modelinin ses çıkış seviyesi daha düşük ve tınıları daha düz karakterde. Bunun nedeni, cihazın ultra ince yapısının hoparlör için ayrılan akustik hacmi sınırlandırması. Yine de, ses seviyesi çoğu kullanıcı için fazlasıyla yeterli. Dizi veya film izlerken, sosyal medya videolarında ya da müzik dinlerken ses deneyimi tatmin edici düzeyde kalıyor.
Samsung’un yazılımsal ses geliştirme özellikleri de Galaxy S25 Edge üzerinde eksiksiz biçimde yer alıyor. Dolby Atmos desteği, hem hoparlörlerde hem de kulaklık kullanımında aktif hale getirilebiliyor. Bu sayede özellikle kulaklıkla müzik dinleme senaryosunda daha geniş bir ses sahnesi elde edilebiliyor. Aynı zamanda, video düzenleme sonrasında kullanılabilen yapay zekâ destekli “Audio Eraser” özelliği, ortam seslerini filtreleyerek konuşmaları veya belirli ses öğelerini öne çıkarabiliyor. Bu yazılımsal katkılar, fiziksel hoparlör sınırlarını bir nebze olsun aşmayı başarıyor. Ancak yine de, Galaxy S25 Ultra’daki hoparlör sisteminin daha geniş bir dinamik aralık sunduğunu belirtmek gerekiyor. S25 Edge, taşınabilirlik adına yapılan tasarım tercihlerinin ses sistemine olan etkilerini bu yazılımlarla kısmen telafi ediyor.
Performans ve Pil
Galaxy S25 Edge’in performans tarafındaki hamlesi, Samsung’un alışıldık “Elite for Galaxy” stratejisiyle devam ediyor. Cihazda Qualcomm’un özel olarak optimize ettiği Snapdragon 8 Elite for Galaxy yonga seti yer alıyor. Bu işlemci, 4.47 GHz’e kadar çıkan iki yüksek frekanslı çekirdeği ve Adreno 830 GPU ile amiral gemisi unvanını hak eden bir yapı sunuyor. Özellikle çoklu görev, yüksek grafik gücü gerektiren uygulamalar ve oyunlarda son derece akıcı bir deneyim elde ediliyor. Ne var ki, cihazın ultra ince gövdesi nedeniyle bu gücü sürekli olarak istikrarlı biçimde sunmak her zaman kolay olmuyor.

Benchmark testlerinde Galaxy S25 Edge, Galaxy S25 Ultra ve S25+ ile benzer sonuçlar veriyor; bazı senaryolarda ise Edge modelinin küçük farklarla geride kaldığı görülüyor. Özellikle çok çekirdekli performans testlerinde elde edilen puanlar, cihazın genel olarak güçlü kaldığını gösteriyor. AnTuTu ve 3DMark gibi GPU yoğunluklu testlerde ise yine üst seviye bir performans sergileniyor; ancak Ultra modele kıyasla birkaç yüzde puanı daha düşük skorlarla. Bu farklar günlük kullanımda fark edilecek düzeyde olmasa da, uzun süreli yük altında cihazın ısınmaya karşı verdiği tepki, bazı senaryolarda performans düşüşü yaşanmasına yol açabiliyor. Buna rağmen S25 Edge, herhangi bir amiral gemisiyle yan yana geldiğinde geri kalmıyor, hatta çoğu zaman aynı çizgide ilerliyor.
Cihazın en dikkat çekici teknik sınırlaması ise kuşkusuz batarya kapasitesi. Galaxy S25 Edge, 3900 mAh’lik bir pille geliyor ki bu değer, sadece S25 ailesinin değil, genel anlamda amiral gemisi segmentinin en düşüklerinden biri. Samsung burada da incelik uğruna bir taviz vermiş gibi görünüyor. Galaxy S25+ ve Ultra modellerinde sırasıyla 4900 mAh ve 5000 mAh gibi daha büyük piller yer alırken, S25 Edge’in sunduğu kapasite hem rakamsal hem de pratik kullanımda sınırlı kalıyor. Günlük kullanımda bu fark net biçimde hissediliyor.

Orta düzey bir kullanımda, sosyal medya, internet gezintisi, birkaç saatlik video izleme ve az sayıda kamera kullanımıyla birlikte Galaxy S25 Edge bir günü çıkarabiliyor. Ancak ekran süresi genellikle 2 ila 2.5 saat civarında seyrediyor. Daha yoğun bir kullanımda, örneğin oyun oynandığında, uzun video çekimlerinde ya da yüksek parlaklıkta ekran kullanıldığında cihazın günü tamamlaması zor hale geliyor. Bu durumda gün içerisinde en az bir kez şarj ihtiyacı ortaya çıkıyor. Böyle bir kullanım profilinde, taşınabilir şarj cihazı neredeyse zorunlu bir aksesuar haline geliyor.
Şarj tarafında da Samsung’un amiral gemisi modellerinde sunduğu 45W desteği bu modelde bulunmuyor; Galaxy S25 Edge, 25W hızlı şarj ile sınırlı kalıyor. Elinizde Samsung’un desteklediği PPS protokolüne sahip bir adaptör varsa, 30 dakikalık bir sürede yüzde 56 doluluğa ulaşmak mümkün. Tam dolum ise yaklaşık 75 ila 80 dakika sürüyor. Bu süreler, Galaxy S25+ gibi 45W destekli cihazlarla kıyaslandığında gözle görülür biçimde daha uzun. Üstelik kutu içeriğinden şarj adaptörünün çıkmıyor olması, kullanıcıyı ekstra masrafa da yönlendiriyor.
Kablosuz şarj tarafında ise cihaz 15W hızla şarj olabiliyor. Bu değer, piyasadaki rakiplerle karşılaştırıldığında ortalamanın biraz altında kalıyor. Ancak Qi2 standardıyla uyumlu olması, gelecekteki aksesuarlarla daha stabil bir şarj deneyimi vadettiği anlamına geliyor. Tüm bunlara rağmen, hızlı şarj desteğinin batarya kapasitesindeki eksikliği telafi etmede yetersiz kaldığı açık. Batarya sağlığı için getirilen şarj sınırlandırma seçenekleri ise uzun vadeli kullanım açısından olumlu bir detay. Yüzde 80 ila 95 arasında şarj sınırı koyma özelliği sayesinde batarya ömrü korunabiliyor.
Galaxy S25 Edge’in ince yapısı sebebiyle termal yönetiminin yetersiz olacağı düşünülse de, Samsung bu konuda da özel çözümler geliştirmiş. Cihazda yer alan buhar odası (vapor chamber) daha geniş yüzeye yayılmış fakat ince tutulmuş bir yapıya sahip. Bu sayede özellikle kısa süreli yüklerde cihazın sıcaklığı kontrollü biçimde tutulabiliyor. Fakat uzun süreli yüksek performans isteyen senaryolarda, örneğin grafik ağırlıklı oyunlarda veya 4K video kayıtlarında işlemci performansında düşüşler gözlenebiliyor. Bu tarz yoğun senaryolarda Galaxy S25 Edge, performans anlamında sürdürülebilirlik açısından S25 Ultra’ya göre geride kalıyor.
Yazılım ve Güvenlik
Galaxy S25 Edge, yazılım tarafında Samsung’un amiral gemisi sınıfındaki cihazlara sunduğu en güncel çözümleri eksiksiz biçimde kullanıcıya sunuyor. Android 15 tabanlı One UI 7 arayüzüyle gelen cihaz, hem arayüz tasarımı hem de sistem alt yapısı açısından oldukça rafine bir deneyim sağlıyor. Özellikle sadeleşen menüler, daha okunabilir yazı tipleri ve dinamik simgelerle birlikte kullanıcı arayüzü daha modern ve akıcı bir yapıya kavuşmuş. Samsung, yıllardır devam ettirdiği kullanıcı alışkanlıklarına sadık kalırken, bu alışkanlıkları çağın gereklilikleriyle harmanlamayı da ihmal etmiyor. Ayarlar menüsünden çoklu pencere kullanımına kadar birçok detay, sezgisel biçimde organize edilmiş. Üstelik sistemin genel performansını yavaşlatmayan bir optimizasyon anlayışıyla çalıştığını da belirtmek gerekiyor. Bu yönüyle Galaxy S25 Edge, yazılımsal deneyimiyle donanımsal inceliğine eşlik edecek bir derinlik sunuyor.

Samsung’un 2025 yılı itibarıyla yapay zekâ tarafında attığı en somut adımlardan biri olan Galaxy AI, Galaxy S25 Edge’in yazılımında da başrolde yer alıyor. Cihaz, yalnızca yazı ya da ses komutlarıyla değil, görsel girdilerle de anlam kurabiliyor. Kamerayı bir nesneye tutarak doğrudan bilgi almak ya da ortamdan alınan görsel veri üzerinden işlem yapmak artık mümkün hale gelmiş durumda. Bu görsel analiz yeteneği, Google’ın Gemini AI teknolojisiyle derinleştirilmiş durumda. Sesli komutlar da eskisine göre daha bağlamsal hale gelirken, cihaz artık ne söylediğinizi değil, ne demek istediğinizi daha iyi kavrıyor. Galaxy AI’ın bu görsel ve çoklu mod destekli yapısı, Edge modelinde ilk kez kullanıma sunulduktan sonra kısa süre içerisinde diğer S25 modellerine de entegre edilecek.
Kullanıcı deneyimini daha da zenginleştiren bir diğer alan ise üretken yapay zekâ destekli düzenleme araçları. Fotoğraf ve videolar üzerinde yapılan düzenlemelerde, yapay zekâ destekli “Üretken Düzenleme” özelliği sayesinde istenmeyen nesneler kolayca silinebiliyor. “Çizim Yardımcısı” fonksiyonu ile çizdiğiniz basit bir karalama veya bir metin girdisi, gerçekçi bir görsele dönüştürülebiliyor. “Ses Silici” ile videolardan arka plan gürültüsünü temizlemek ya da “Portre Stüdyosu” ile özçekimlere sanatsal dokunuşlar eklemek de artık birkaç dokunuşla mümkün hale gelmiş durumda. Tüm bu araçlar, doğrudan Galeri uygulaması içinde sunuluyor ve üçüncü taraf bir uygulama gerektirmiyor. Üstelik bu yapay zekâ özelliklerinin çevrimdışı olarak da çalışabilmesi, gizlilik ve hız açısından kayda değer bir avantaj sağlıyor. Samsung, bu alanda sadece etkileyici araçlar değil, aynı zamanda bunları kullanmanın kolay ve erişilebilir yollarını da sağlamış.
Samsung’un uzun vadeli yazılım politikası da Galaxy S25 Edge’in dikkat çeken yönlerinden biri. Cihaz, yedi yıl boyunca büyük Android güncellemeleri ve güvenlik yamalarını alacak şekilde destekleniyor. Bu da kullanıcıların sadece bir yıl ya da iki yıl değil, çok daha uzun süre boyunca güncel kalabilen bir cihaza sahip olacağı anlamına geliyor. Samsung bu vaatleri yalnızca kâğıt üzerinde bırakmayarak, son iki yılda çıkardığı modellerde verdiği güncelleme sözlerini neredeyse tam olarak yerine getirdi. Ayrıca, Edge modelinde kullanılan yazılım altyapısı gelecekte sunulacak yeni Galaxy AI özelliklerine de açık bırakılmış. Bu da cihazın yalnızca bugün değil, yarın da güncel kalmasını sağlıyor. Uzun vadeli cihaz kullanmayı tercih eden kullanıcılar için bu yazılım desteği büyük bir artı puan.

Güvenlik tarafında ise Galaxy S25 Edge, Samsung’un mobil cihazlardaki tecrübesini yazılımsal ve donanımsal çözümlerle birleştiriyor. Ultrasonik parmak izi okuyucu ekran altına yerleştirilmiş ve günlük kullanımda oldukça hızlı çalışıyor. Islak parmakla ya da düşük ışıkta bile kararlılık gösteren bu sistem, güvenlik açısından tatmin edici bir düzey sunuyor. Cihazda ayrıca yüz tanıma özelliği de mevcut, ancak bu sistem yalnızca ön kamera üzerinden çalıştığı için biyometrik doğrulama açısından ikincil planda tutuluyor. Samsung Knox güvenlik altyapısı ise cihazın hem yazılımını hem de donanım seviyesini koruma altına alıyor. Uygulama izin yönetimi, gizlilik kontrolleri ve şifreli klasör gibi ek güvenlik katmanları, kullanıcıların verilerini dış tehditlere karşı korumak için detaylı biçimde sunulmuş durumda. Böylece Galaxy S25 Edge, incelikten ödün verirken güvenlikten ödün vermeyen bir denge kuruyor.
Kamera
Galaxy S25 Edge, kamera donanımı açısından bakıldığında sınıfındaki en güçlü oyunculardan biri olmasa da, akıllıca yapılan tercihlerle dikkat çekici bir yapı sunuyor. Arka tarafta yalnızca iki kamera yer alıyor: biri 200 megapiksel çözünürlüğe sahip ana sensör, diğeri ise 12 megapiksel değerindeki ultra geniş açılı lens. Ana kamera, Galaxy S25 Ultra’da da kullanılan Samsung ISOCELL HP2 sensörüyle donatılmış; yani teknik altyapı anlamında Ultra modelle birebir aynı. Ancak Edge modelinde bu ana sensöre eşlik eden bir telefoto kamera bulunmuyor. Bu da yakınlaştırma kabiliyetinde dijital çözümlere mahkûm kalındığı anlamına geliyor. Yine de 200MP’lik sensörün sunduğu çözünürlük, 2 kata kadar olan dijital kırpmalarda gözle görülür bir kalite kaybı yaşanmamasını sağlıyor.

Ana kamerayla yapılan çekimlerde renk doğruluğu yüksek, dinamik aralık ise oldukça geniş. Gün ışığında çekilen fotoğraflar, Galaxy S25 Ultra ile karşılaştırıldığında büyük ölçüde benzer görsel kalite sunuyor. Renklerin doygunluğu abartıya kaçmadan, gerçekçiliğe yakın bir çizgide korunmuş. 200MP modu ise ayrıntı yakalama noktasında teknik olarak etkileyici olsa da, işlenmemiş ham görüntülerin keskinlik ve gürültü açısından her zaman tatmin edici olmadığını söylemek gerek. Pratik kullanımda piksel birleştirme (pixel binning) tekniğiyle oluşturulan 12MP’lik fotoğraflar çok daha dengeli sonuçlar veriyor. Portre modunda ise kenar ayrımı başarılı, arka planın yumuşak bulanıklığı doğal görünüyor ve cilt tonları genel olarak doğru yansıtılıyor.
Ultra geniş açılı kamerada da Samsung, Galaxy S25+ modelindeki sensörü tercih etmiş. Ancak bu sensör artık otomatik odaklama desteğiyle birlikte geliyor, bu da hem geniş açı hem de makro çekimlerde esneklik sağlıyor. Fotoğraflar genel olarak tatmin edici düzeyde olsa da, kenar bölgelerde zaman zaman yumuşama ve detay kaybı gözlemlenebiliyor. Dinamik aralık ana kameraya kıyasla biraz daha sınırlı kalıyor; bu nedenle gölgelerde detay kaybı ya da yüksek parlaklıkta patlamalar görülebiliyor. Yine de otomatik odaklama sayesinde makro çekimlerde oldukça net ve detaylı kareler elde etmek mümkün hale geliyor. Kamera uygulamasında bu makro moda otomatik geçiş özelliği mevcut, fakat bu geçişin bazen hatalı tetiklendiği durumlarla karşılaşılabiliyor.
Ön tarafta yer alan 12MP selfie kamerası, Galaxy S25 serisinin tamamında aynı donanım yapısıyla karşımıza çıkıyor. Otomatik odaklama desteği sayesinde selfie çekerken farklı açılar ve mesafelerde netlik kaybı yaşanmıyor. Geniş dinamik aralık ve doğal cilt tonları, özellikle iyi aydınlatılmış ortamlarda tatmin edici sonuçlar veriyor. İç mekân çekimlerinde ise hafif yumuşama ve gürültü artışı gözlemlenebiliyor, fakat bu durum segmenti için kabul edilebilir düzeyde. Portre modunda arka plan ayrımı zaman zaman kararsızlaşabiliyor, özellikle karmaşık arka planlarda kenar çizgileri netliği kaybedebiliyor. Yine de genel itibarıyla ön kamera performansı, sosyal medya kullanımına fazlasıyla yeterli bir kalite sunuyor.

Galaxy S25 Edge’in düşük ışık ve gece çekimi performansı, kamera donanımının sınırları ile yazılımın gücünün bir araya geldiği kritik bir alan olarak öne çıkıyor. Ana kamera, gece moduna geçmeden yapılan çekimlerde dahi renk doğruluğunu büyük ölçüde koruyor; ancak detay seviyesi belirgin biçimde düşebiliyor ve görüntülerde yumuşama ile birlikte dijital gürültü artışı gözleniyor. Gece modu aktif hale getirildiğinde ise hem keskinlik hem de kontrast düzeyi hissedilir biçimde iyileşiyor, gölgelerdeki detaylar açığa çıkıyor ve parlayan ışık kaynaklarının patlama yapması engelleniyor. Ultra geniş açılı kamerada ise gece performansı daha sınırlı; düşük ışıkta kenarlarda bulanıklık ve dinamik aralıkta daralma gözlemleniyor, yine de otomatik odaklama sayesinde yakın plan gece çekimleri makul sonuçlar veriyor. Ön kamerayla yapılan gece selfie’lerinde ise yapay ışık desteği olmadan detaylarda yumuşama kaçınılmaz; buna rağmen cilt tonları doğal kalıyor ve HDR algoritmalarıyla arka plan aydınlatması kontrol altında tutuluyor. Genel olarak Galaxy S25 Edge, düşük ışık koşullarında tatmin edici bir performans sunsa da, özellikle ana kameranın gece modu yazılımı, bu segmentteki rekabette cihazın en güçlü silahlarından biri olarak öne çıkıyor.
Video tarafında ise Galaxy S25 Edge, donanımının el verdiği ölçüde güçlü bir performans sergiliyor. Ana kamera ile 8K 30 fps kayıt mümkün; bunun dışında 4K’da 120 fps, Full HD’de ise 240 fps’ye kadar çıkabilen ağır çekim seçenekleri bulunuyor. Yeni eklenen “Galaxy Log” video modu, profesyonel kullanıcılar için önemli bir yenilik; bu modda kaydedilen videolar, renk düzenleme aşamasında daha fazla esneklik sağlıyor. Ayrıca HDR video kayıt artık 10-bit olarak işleniyor, bu da görüntülerin daha derin ve doğal kontrastlarla sunulmasına olanak tanıyor. Ultra geniş açılı kamera ve ön kamera ise 4K 60 fps seviyesine kadar video kaydı yapabiliyor. Görüntü sabitleme performansı da oldukça istikrarlı, özellikle yürürken ya da elde çekim yaparken sarsıntı minimum düzeyde tutuluyor.
Samsung’un Galaxy AI tarafındaki katkıları kamera yazılımına da yansımış durumda. Kamera uygulaması içinden erişilebilen “Otomatik Kategori” özelliği, çekilen fotoğrafları içeriklerine göre gruplandırarak düzenleme işlemini kolaylaştırıyor. Bunun dışında yapay zekâ destekli sahne tanıma motoru, kadrajdaki nesneleri algılayarak en uygun çekim ayarlarını otomatik olarak uyguluyor. Yeni “Anı Önerisi” özelliği, fotoğraf çekildiği anda, o sahneye benzer geçmiş kareleri sunarak içerik bazlı karşılaştırma yapmanıza olanak tanıyor. Ayrıca video düzenleme tarafında yer alan yapay zekâ destekli ses temizleme özelliği, rüzgâr, kalabalık gürültüsü veya arka plan müziği gibi istenmeyen sesleri filtreleyerek net bir ses deneyimi sunuyor. Tüm bu özellikler, kamera deneyimini yalnızca bir “çek” komutundan çıkarıp, çok daha geniş bir üretim sürecine dönüştürüyor.
Genel değerlendirme yapıldığında Galaxy S25 Edge, kamera anlamında sahip olduğu sınırlı lens sayısına rağmen yazılım desteğiyle birlikte güçlü bir paket sunuyor. Galaxy S25 Ultra’daki gelişmiş zoom sistemlerinden mahrum olsa da, ana kameranın yüksek çözünürlüğü sayesinde sınırlı düzeyde bir yakınlaştırma hâlâ mümkün. Video tarafındaki 8K kayıt desteği, 10-bit HDR ve log profili gibi özellikler, bu cihazı yalnızca sosyal medya içerikleri değil, yarı profesyonel projeler için de uygun hale getiriyor. Ultra geniş açılı kamerada otomatik odaklama desteği gibi küçük ama etkili yenilikler, cihazın fotoğraf esnekliğini artırıyor. Kamera uygulamasının sade ama işlevsel yapısı, kullanıcıyı teknik detaylara boğmadan istenilen sonuca ulaşmayı kolaylaştırıyor. Kısacası Galaxy S25 Edge, donanım eksikliklerini yazılım marifetiyle dengelemeyi başaran bir kamera deneyimi sunuyor.
Sonuç
Galaxy S25 Edge, tasarım merkezli bir yaklaşımı benimseyerek Samsung’un amiral gemisi serisinde farklı bir yol izliyor. Ultra ince gövdesi, hafif yapısı ve kompakt hissiyatıyla standart amiral gemilerinin hantallığından uzak durmak isteyen kullanıcıları hedef alıyor. Özellikle titanyum çerçeve ve Gorilla Glass Ceramic 2 camlarla desteklenen dayanıklı yapı, tasarım ve malzeme kalitesi açısından üst düzey bir deneyim sunuyor. Fakat bu inceliğin bedeli, batarya kapasitesinde ve bazı kamera bileşenlerinde yapılan fedakârlıklarla ödenmiş. Telefoto kameranın olmaması, daha düşük pil ömrü ve 25W ile sınırlı şarj hızı, cihazın genel kullanım süresini ve esnekliğini doğrudan etkileyen eksiler arasında yer alıyor. Yine de kullanıcı beklentisi ağırlıklı olarak taşınabilirlik, estetik ve temel düzeyde güçlü performans ise Galaxy S25 Edge bu kriterleri karşılamayı başarıyor. Fakat cihazdan “her şeyin en iyisini” bekleyen kullanıcılar için başka seçeneklerin değerlendirilmesi daha mantıklı olabilir.
Galaxy S25 Ultra ile kıyaslandığında, Edge modelinin özellikle kamera ve batarya tarafında geri planda kaldığı açık. S25 Ultra’nın sunduğu çok yönlü kamera sistemi, daha büyük bataryası, S Pen desteği ve daha yüksek şarj gücü gibi özellikler, daha kapsamlı bir kullanım deneyimi arayanlar için belirgin avantajlar oluşturuyor. Öte yandan Galaxy S25+ ile karşılaştırıldığında, Edge modeli bazı alanlarda daha iddialı: örneğin 200MP ana kamera, daha keskin ekran çözünürlüğü ve estetik anlamda daha ince bir profil sunuyor. Ancak S25+ modeli, daha uzun pil ömrü ve daha hızlı şarj süresi ile günlük kullanımda Edge’e göre daha dayanıklı bir seçenek olarak öne çıkıyor. Fiyat tarafında da Edge modelinin, S25+ ile Ultra arasında konumlanmış olması kafa karışıklığı yaratabiliyor. Zira performans olarak bu iki modelin tam ortasında değil; daha çok tasarımsal bir alternatif olarak varlık gösteriyor. Bu durum da Edge’in tercih edilme gerekçesini daraltıyor.
Bu modelin kimlere hitap ettiğini tanımlamak gerekirse, her şeyden önce taşınabilirlik ve incelik önceliği olan kullanıcılar için biçilmiş kaftan. Telefonunu çantasında ya da pantolon cebinde mümkün olduğunca az hissetmek isteyen, buna karşın temel seviyede güçlü bir kamera deneyimi ve üst segment performans arayan kullanıcılar Galaxy S25 Edge’de aradığını bulabilir. Sosyal medya içerikleri üreten, sürekli fotoğraf ve video çeken ancak profesyonel düzeyde yakınlaştırma ya da özel kamera ekipmanlarına ihtiyaç duymayan kişiler için bu cihaz makul bir denge sunuyor. Ofis kullanıcıları, kurumsal profesyoneller ya da estetik tasarıma önem veren tüketiciler için de Edge modeli göz önünde bulundurulabilir. Ancak pil ömrünü önceliklendiren, gün içinde yoğun şekilde oyun oynayan ya da sık seyahat eden kullanıcılar için bu cihaz bazı pratik zorluklar yaratabilir. Kullanım senaryosunu doğru tanımlamayan bir kullanıcı için, Edge modeli ilk başta etkileyici görünse de, zamanla kısıtlayıcı olabilir. Dolayısıyla satın alma kararı verilmeden önce kullanım önceliklerinin netleştirilmesi büyük önem taşıyor.
Genel çerçeveden bakıldığında, Galaxy S25 Edge belli açılardan oldukça başarılı bir model. Yazılım tarafındaki yedi yıllık güncelleme desteği, gelişmiş Galaxy AI özellikleri ve premium malzeme kullanımı, cihazı sıradan bir “tasarım telefonu” olmaktan çıkarıp uzun vadeli bir seçenek haline getiriyor. Kamera donanımındaki sınırlılıklar yazılımsal desteklerle kısmen dengelenmiş, ekran kalitesi ise amiral gemisi sınıfında olması gereken seviyeye rahatlıkla ulaşıyor. Fakat tüm bu artılara rağmen, cihazın fiyat etiketi ile sunduğu teknik donanım arasında zaman zaman denge sorunu yaşanabiliyor. Bu da Galaxy S25 Edge’i, geniş kitlelere hitap eden bir modelden ziyade belirli bir kullanıcı profiline yönelik özel bir seçenek haline getiriyor. İncelik ve şıklık uğruna bazı alanlardan feragat etmeyi göze alan kullanıcılar için Edge modeli tatmin edici olabilir. Ancak daha dengeli, uzun soluklu bir cihaz arayanlar için Galaxy S25+ ya da S25 Ultra gibi alternatifler halen daha güçlü ve mantıklı seçenekler arasında yer alıyor.
BİLGİLENDİRME
İnceleme makalesi ve videoda yer alan ürün Samsung Türkiye tarafından ücretsiz olarak temin edilmiştir. Yayım karşılığında Samsung Türkiye’den herhangi bir ücret alınmamıştır. Yayımdan önce herhangi bir onay süreci bulunmamaktadır.
Teknoblog'un satış ortaklıkları vardır. Bunlar, editoryal içeriği etkilemez, ancak Teknoblog, satış ortaklığı bağlantıları üzerinden satın alınan ürünler için komisyon kazanabilir.