Guillermo del Toro’nun uzun zamandır üzerinde çalıştığı Frankenstein uyarlaması için Netflix yeni bir fragman paylaştı. Daha önceki kısa tanıtımlarda atmosfer öne çıkarken yaratığın kendisi gölgede kalmıştı. Bu son fragman ise gizemin perdesini kaldırarak yaratığın yüzünü, sesini ve ruhunu izleyicilerin karşısına çıkarıyor. Fragman sayesinde, film hakkında en çok merak edilen unsur netleşmiş oldu.
Fragmanın en dikkat çekici yanı, yaratığın klasik tasvirden tamamen ayrılması. Mary Shelley’nin romanından sinemaya uyarlanan çoğu yapımda yeşil derili, boynunda cıvata bulunan o ikonik figür karşımıza çıkardı. Ne var ki, del Toro’nun yorumu bu algıyı tersine çeviriyor. Daha insansı, daha kırılgan ve aynı zamanda daha ürkütücü bir görünüme yönelmiş. Bunun yanı sıra fragman, yaratığın yalnızca korku öğesi olmadığını, kendi trajedisiyle birlikte seyirciye sunulduğunu ortaya koyuyor.
Jacob Elordi’nin yarattığı Frankenstein alışılmışın dışına çıkıyor
Yaratığı canlandıran isim Jacob Elordi. Daha önce Euphoria ve Saltburn gibi yapımlarda genç ve karizmatik rollerde görülen Elordi, bu kez çok daha farklı bir portre çiziyor. Fragmanda yalnızca yüzü değil, sesi de öne çıkıyor. Karakterin kendi bakış açısından konuştuğu sahneler, izleyicinin yaratıkla empati kurmasına imkân veriyor. Tüm bunların yanında, Elordi’nin beden dili ve ses tonu, yaratığın acısını hissettiren güçlü detaylar sunuyor.
Bu yorumun görsel boyutunu ise Mike Hill üstleniyor. Yaratık tasarımı konusunda usta olarak bilinen Hill, daha önce del Toro ile The Shape of Water ve Nightmare Alley gibi projelerde çalışmıştı. Bu iş birliği sayesinde filmdeki tasarım, hem korku unsurlarını hem de dramatik yönleri bir araya getiriyor. Öte yandan fragmandaki detaylar, yaratığın yüzünde ve vücudunda insana dair izler taşıyor. Hill’in imzası, yaratığı hem tanıdık hem de yabancı kılan bir çizgide konumlandırıyor.
Frankenstein filmi yalnızca dijital ortamda yer almayacak. Netflix, bu yapımı önce sinemalara taşıma kararı aldı. 17 Ekim’de belirli salonlarda gösterime girecek olan film, 7 Kasım’da platformun kütüphanesine eklenecek. Böylece hem beyazperde deneyimini tercih edenler hem de evde izlemeyi seçenler için iki farklı seçenek ortaya çıkıyor. Bu dağıtım modeli, son yıllarda büyük yapımlarda daha sık görülmeye başladı.
Mary Shelley’nin eseri, sinema tarihinde pek çok kez uyarlandı. Fakat del Toro’nun yaklaşımı, bilindik şablonların dışına çıkıyor. Yönetmen, hikâyeyi yalnızca korku üzerinden değil, yaratığın dramı üzerinden de aktarıyor. Buna rağmen filmde karanlık atmosferin hâkim olduğu açıkça hissediliyor. Tüm bunların yanında izleyici, yaratığın yalnızca ürkütücü değil, aynı zamanda insani yanına da tanıklık ediyor.
Fragmanda göze çarpan bir diğer detay, görsel dünyanın kurgulanışı. Loş ışıklar, soğuk renkler ve dramatik kamera açıları atmosferi belirgin kılıyor. Bu sinematografi, hikâyenin ağır ve gerilimli doğasını destekliyor. Ne var ki görsellik tek başına bırakılmıyor, yaratığın acısıyla birleşerek anlatıya güç katıyor. Del Toro’nun üslubu, bu noktada kendini açıkça hissettiriyor.
Edebi uyarlamaların çoğunda görüldüğü gibi kaynak metne bağlı kalmak ve modern bir yorum getirmek arasında bir denge gözetiliyor. Del Toro, bu dengenin farklı bir versiyonunu ortaya koyuyor. Yaratığın dış görünüşü klasik kalıplardan uzaklaşırken, romanın merkezindeki sorgulamalar korunuyor. Tüm bunların yanında film, çağdaş izleyicinin beklentilerine hitap edecek bir form kazanıyor. Böylece hikâye hem geçmişe hem bugüne dokunan bir yapıya kavuşuyor.
Fragmanda kullanılan diyaloglar da dikkat çekici. Yaratığın kendi sesinden aktarılan sözler, tek taraflı bir anlatının dışına çıkıldığını gösteriyor. Bu sayede izleyici, yalnızca Dr. Frankenstein’ın değil, yaratığın da hikâyesini dinliyor. Fakat bu durum yaratığı sıradanlaştırmıyor, aksine daha derin bir karaktere dönüştürüyor. Yaratığın hem kurban hem anlatıcı oluşu, filme farklı bir katman ekliyor.
Del Toro’nun Frankenstein uyarlaması, bu ayrıntılarla birlikte dikkat çekici bir konumda duruyor. Görsel dünyası, oyunculukları ve anlatım tarzıyla film farklı bir yorum ortaya koyuyor. Jacob Elordi’nin yaratığa kattığı duygusal ton ise en çok konuşulacak unsurlardan biri gibi görünüyor. İzleyiciler, 7 Kasım’da Netflix üzerinden hikâyeyi evlerinde izleyebilecek.