Apple, yapay zekâ sistemlerini geliştirirken izinsiz içerik kullanmakla suçlanıyor. Şirket, bu kez iki bilim insanının açtığı toplu dava ile karşı karşıya kaldı. Söz konusu akademisyenler, telif hakkı kendilerine ait olan iki kitabın, Apple tarafından herhangi bir onay ya da izin alınmadan kullanıldığını ileri sürdü. Bu gelişmeyle birlikte, teknoloji devlerinin yapay zekâ eğitiminde hangi kaynakları tercih ettiği yeniden sorgulanmaya başlandı.
Profesör Susana Martinez-Conde ve Stephen Macknik, Apple’ın kendi eserlerini “gölge kütüphaneler” olarak bilinen korsan içerik platformları üzerinden elde ettiğini belirtiyor. Bu platformlara erişim sağlayan tarayıcı yazılımların, internet genelinden telifli yayınları toplayarak sistemlere aktardığı öne sürülüyor. Buna ek olarak, yapay zekâ modellerinin bu tür içeriklerle eğitilmesinin hem yasal hem etik açıdan ciddi sorunlar doğurduğu ifade ediliyor. Özellikle bilimsel çalışmaların izinsiz kullanılması, akademik çevrelerde büyük tepkiye yol açıyor. İki profesör de eserlerinin ticari bir amaçla ve bilgileri dışında kullanılmasını kabul edilemez buluyor.
Apple kısa süre önce yine benzer bir iddiayla dava edilmişti
Bu gelişmenin ardından, daha önce açılan benzer bir dava yeniden gündeme geldi. Sadece birkaç hafta önce, iki farklı yazar da Apple’ı benzer şekilde telif hakkı ihlaliyle suçlamıştı. Yayımlanmış eserlerin, yazarların bilgisi olmadan yapay zekâ modellerinde kullanılması, bu sistemlerin nasıl eğitildiğine dair endişeleri artırıyor. Bu noktada, kullanılan verilerin yasal statüsü ve elde edilme yöntemleri kritik hale geliyor. Çünkü şeffaflık eksikliği, hem kullanıcı güvenini sarsıyor hem de içerik üreticilerini doğrudan etkiliyor. Yasal belirsizliklerin sürdüğü bu alanda, davaların nasıl sonuçlanacağı büyük önem taşıyor.
Her ne kadar Apple henüz resmî bir açıklama yapmamış olsa da, kamuoyu bu süreci yakından takip ediyor. Şirketin sessizliğini koruması, bazı çevrelerde sorumluluktan kaçma çabası olarak yorumlanıyor. Bu sessizlik, aynı zamanda benzer yöntemlerle eğitilen diğer yapay zekâ sistemlerinin de gündeme gelmesine neden oluyor. Bu bağlamda, şirketlerin eğitim verilerini nasıl seçtiği ve hangi izin süreçlerinden geçtiği tartışılıyor. Özellikle akademik ve edebi içeriklerin ticari kullanımı, etik soruları da beraberinde getiriyor.
Apple, bu süreçte yalnız değil; diğer teknoloji şirketleri de benzer iddialarla mücadele ediyor. Örneğin, OpenAI, New York Times tarafından açılan telif hakkı davası nedeniyle mahkeme süreci yaşıyor. Bu dava, yapay zekâ şirketlerinin gazetecilik ve içerik üretimi alanındaki pratiklerini de sorgulatıyor. Her ne kadar bu tür davalar teknoloji gelişimini doğrudan engellemese de, şirketleri daha dikkatli davranmaya zorluyor. Telif hakkı gibi temel konuların ihmal edilmesi, sektöre olan güveni zayıflatıyor. Bu nedenle, gelecekte atılacak adımlar daha büyük yasal çerçevede değerlendiriliyor.
Tüm bunlara ek olarak, geçtiğimiz aylarda benzer bir konuda Anthropic şirketiyle varılan anlaşma örnek teşkil ediyor. Bu anlaşma kapsamında, şirket 500 bin yazara 1,5 milyar dolarlık ödeme yapmayı kabul etmişti. Bu uzlaşma, telif hakkı iddialarının sadece mahkeme süreciyle sınırlı kalmadığını ve maddi uzlaşmaların da mümkün olduğunu gösteriyor. Böyle bir gelişme, Apple ve benzeri şirketlerin hukuki risklerini azaltma yollarını yeniden değerlendirmesine neden olabilir. Her ne olursa olsun, bu tür anlaşmalar kamuoyunda “gizli sorumluluk kabulü” olarak da değerlendiriliyor. Dolayısıyla şirketlerin içerik kullanımı konusunda daha net politikalar geliştirmesi bekleniyor.
Teknoloji şirketleri, yapay zekâyı geliştirirken sadece teknik kapasiteye odaklanmamalı. İçeriklerin kaynağı, doğruluğu ve yasal durumu da sistemlerin güvenilirliği açısından belirleyici rol oynuyor. Kullanıcıların, üretilen metinlerin hangi verilerle oluşturulduğunu bilmeye hakkı var. Bu şeffaflık, hem içerik üreticilerinin haklarını korur hem de kamuoyunun bilgilendirilmesini sağlar. Eğitim verilerinin kaynağının gizli tutulması, şüpheleri artırıyor. Her şeyden önce, bilgiye dayalı sistemlerin güven üzerine inşa edilmesi gerekiyor.
Buna rağmen, yapay zekâ alanında yaşanan gelişmelerin hız kesmeden devam etmesi, yasal düzenlemelerin de aynı tempoda ilerlemesini zorunlu kılıyor. Mevcut yasalar, özellikle yapay zekâ sistemlerinin içerik kullanımı konusunda yetersiz kalabiliyor. Bu noktada, hem içerik üreticilerini hem de teknoloji firmalarını kapsayan yeni bir düzenleme ihtiyacı açıkça görülüyor. Elbette bu düzenlemelerin, teknoloji geliştirmeyi engellemeyecek ancak hakları koruyacak biçimde kurgulanması önem taşıyor. Aksi hâlde, mevcut gerginlikler uzun vadede daha ciddi hukuki krizlere dönüşebilir. İçerik sahipliği meselesi, önümüzdeki dönemde daha sık gündeme gelecek gibi görünüyor.
Davacı bilim insanları, eserlerinin izinsiz kullanılmasının akademik emeğe saygısızlık olduğunu düşünüyor. Onlara göre mesele sadece telif hakkı değil; aynı zamanda bilimsel katkının değersizleştirilmesi sorunu. Akademik çalışmaların, ticari yapay zekâ sistemlerine entegre edilmesi ciddi etik sorular doğuruyor. Bu da üniversiteler ile teknoloji şirketleri arasındaki ilişkiyi yeniden değerlendirme gerekliliğini gündeme getiriyor. Her şeye rağmen, bu tartışmaların çözüm yeri yine hukuk sistemi olmaya devam edecek. Yasal kararların sektörde kalıcı etkiler yaratması muhtemel.