Teknoloji

X, New York’un nefret söylemi yasasına karşı anayasa ihlali gerekçesiyle mahkemeye başvurdu

x twitter

Sosyal medya platformu X, New York’ta bu hafta yürürlüğe girmesi beklenen bir yasaya karşı hukuk mücadelesi başlattı. “Stop Hiding Hate Act” isimli bu düzenleme, şirketlerden içerik moderasyonu süreçlerine dair detaylı açıklamalar yapmasını talep ediyor. Özellikle nefret söylemi, yanıltıcı bilgi, taciz ve yabancı siyasi müdahale gibi başlıklar bu yasal zorunluluğun merkezinde yer alıyor. X, bu zorunluluğun ifade özgürlüğünü zedelediğini savunarak anayasal haklarının ihlal edildiğini iddia ediyor.

Şirketin Küresel Hükûmet İlişkileri hesabından yapılan kamu duyurusunda, düzenlemenin Birinci Değişiklik’te güvence altına alınan ifade özgürlüğüne doğrudan müdahale niteliği taşıdığı belirtildi. X’in yargıya sunduğu dilekçede, platformun içerik politikasını ifşa etme zorunluluğunun bağımsız karar alma mekanizmalarını zayıflatacağı savunuluyor. Bu noktada şirket, içerik moderasyonunun yalnızca teknik bir mesele değil, ifade hakkı ve platform özerkliğiyle bağlantılı bir konu olduğunu öne çıkarıyor. Tüm bunlara ek olarak, eyalet düzeyindeki bu tür yasal müdahalelerin kullanıcı deneyimini olumsuz etkileyebileceği düşünülüyor.

X daha önce Kaliforniya’ya da dava açmıştı

New York’taki dava, X’in daha önce benzer bir düzenleme nedeniyle Kaliforniya eyaletiyle karşı karşıya geldiği süreci de hatırlatıyor. 2023 yılında yürürlüğe giren ve içerik moderasyonu konusunda şirketlerden şeffaflık isteyen yasa, X tarafından anayasa ihlali gerekçesiyle mahkemeye taşınmıştı. İlk etapta eyalet lehine karar verilmiş olsa da, Temyiz Mahkemesi bu kararı durdurmuş ve şirketin haklılığını değerlendirmeye almıştı. Nihayetinde 2025 yılının başında taraflar arasında yapılan anlaşmayla yasa içeriğinden X’in itiraz ettiği bölümler çıkarılmıştı.

X’in bu kez New York’a karşı açtığı dava, benzer bir yasal süreci başlatmış durumda. Yasa teknik olarak şirketlere içerik kategorilerini tanımlama ve bunları nasıl yönettiklerini açık bir şekilde beyan etme yükümlülüğü getiriyor. Fakat şirket, bu tür detayların paylaşılmasının ifade özgürlüğünü tehdit ettiğini ileri sürüyor. Platformun yaklaşımı, içerik düzenlemesinin ticari sır, güvenlik ve kullanıcı haklarıyla doğrudan ilişkili olduğuna dayanıyor.

Şirketin hukuk ekibi, eyaletin bu taleplerini denetim yetkisinin sınırlarını aşan bir müdahale olarak nitelendiriyor. Buna göre X, kendi iç politika mekanizmalarını ve algoritmalarını ifşa etmeye zorlanmasının, özel sektör özerkliğine de zarar vereceğini düşünüyor. Bu yaklaşım, sosyal medya şirketlerinin yalnızca dijital altyapı sağlayıcıları olmadığını, aynı zamanda kendi içinde bağımsız yayın politikaları olan kurumlar olduğunu öne çıkarıyor. Ne var ki, kamu otoriteleri bu açıklamaların şeffaflık ve hesap verebilirlik için gerekli olduğunu savunuyor.

Yasa, yalnızca nefret söylemiyle sınırlı kalmıyor; yanlış bilgi, yabancı müdahale ve çevrim içi taciz gibi birçok karmaşık başlığı da kapsıyor. New York yönetimi, bu kapsamlı tanımlamaların kamu düzeni ve kullanıcı güvenliği açısından kritik olduğunu belirtiyor. Ancak X bu geniş kapsamlı düzenlemelerin, şirketlerin karar alma süreçlerine fazlasıyla müdahale ettiğini ve içerik moderasyonunda denetim baskısı oluşturduğunu ileri sürüyor. Tüm bu çekişme, içerik kontrolünün yasal, etik ve teknik boyutlarını yeniden tartışmaya açıyor.

Federal düzeyde bu tür içerik düzenlemelerine dair net bir çerçevenin henüz bulunmaması, tartışmaları daha da karmaşık hale getiriyor. Her eyaletin farklı bir düzenleme yürürlüğe koyması, sosyal medya şirketleri açısından yasal uyum süreçlerini zorlaştırıyor. Bununla birlikte, bu farklılıklar mahkemelerin verdiği kararlarla şekillenmeye devam ediyor. Anayasa Mahkemesi’nin ya da yüksek federal mahkemelerin gelecekte bu konuda standart belirleyici bir tutum takınıp takınmayacağı ise belirsizliğini koruyor.

X’in New York’a açtığı bu yeni dava, eyaletlerle teknoloji şirketleri arasında giderek artan yasal gerilimlerin bir başka örneğini oluşturuyor. Sosyal medya şirketlerinin içerik politikalarının ne ölçüde kamuya açıklanması gerektiği sorusu, ifade özgürlüğü ve kamu güvenliği arasında gidip gelen bir tartışmaya dönüşmüş durumda. Platformlar, kendi politikalarını kamuya açmanın kullanıcı davranışlarını manipüle edebileceğini savunurken, düzenleyici kurumlar ise şeffaflığın kullanıcı haklarını korumak için gerekli olduğuna inanıyor. Bu zıt yaklaşımlar, sosyal medyanın gelecekteki işleyişine dair önemli ipuçları barındırıyor.