OpenAI’ın metinden video oluşturan yapay zekâ aracı Sora, Android kullanıcılarının erişimine açıldı. Uygulama, Google Play Store üzerinden indirilebiliyor ve çok kısa sürede yüksek sayıda kullanıcıya ulaştı. iOS sürümü ise hâlâ sınırlı bölgelerde ve yalnızca davetiye ile kullanılabiliyor. Android’e gelmesiyle birlikte Sora’nın kullanıcı tabanı hızla büyümeye başladı.
Platformun bu kadar hızlı benimsenmesinde erişim kolaylığı kadar içerik üretme özgürlüğü de etkili oldu. Kullanıcılar metin girdileriyle kısa videolar oluşturabiliyor, bu da sosyal medyada geniş yankı uyandırıyor. Buna karşılık, kontrolsüz içerik üretimi beraberinde ciddi sorunları da getiriyor. Her ne kadar kullanıcı deneyimi açısından yenilikçi bir adım atılmış olsa da, denetimsiz alanların hızla çoğaldığı görülüyor. Bu noktada, geliştirici ekibin içerik sınırlamaları konusunda ne kadar hazırlıklı olduğu sorgulanıyor. Çünkü yalnızca erişim değil, içerik güvenliği de platformun sürdürülebilirliği açısından kritik hale geliyor.
Sora kullanıcılarının oluşturduğu bazı videolar ciddi tartışmalara neden oldu
Platformda üretilen içerikler zamanla sınırları zorlamaya başladı ve çeşitli ülkelerden tepkiler geldi. Martin Luther King Jr. gibi tarihi figürlerin uygunsuz temsilleri sosyal medyada geniş tepki topladı. Bununla birlikte, Japonya hükümeti anime ve manga karakterlerinin taklit edilmesini kültürel bir saygısızlık olarak değerlendirdi. İçeriklerin kopyalanması ya da kültürel figürlerin yapay zekâ tarafından yeniden üretilmesi gibi konular, platformun denetim zayıflığını gözler önüne seriyor. Bu süreçte OpenAI’ın hangi yönde adım atacağı merak edilirken, kullanıcıların üretim motivasyonu kontrol edilmesi zor bir dinamiğe dönüşüyor. Denetim eksikliği yalnızca etik değil, uzun vadede hukuki sorunlara da yol açabilecek potansiyele sahip.
Geliştiricilerin özellikle kişilik hakları ve kültürel mülkiyet gibi konularda henüz net bir çizgi çizmediği dikkat çekiyor. Bu da kullanıcıların, sınırları zorlayan içerikleri denemeye daha istekli hale gelmesine neden oluyor. Her ne kadar yapay zekâ araçlarının demokratikleşmesi savunulsa da, denetim eksikliği farklı sorun alanlarını büyütüyor. İçerik üreticileri bu araçları yaratıcı yollarla kullanırken, sınırların net belirlenmemiş olması platformun güvenilirliğini zedeliyor. Tüm bu gelişmeler, OpenAI’ın yalnızca teknik değil aynı zamanda kültürel sorumluluk taşıyan bir yapıda ilerlemesi gerektiğini gösteriyor. Ne var ki bu yönde alınan önlemlerin şu an için sınırlı kaldığı görülüyor.
Sora yalnızca etik tartışmalarla değil, aynı zamanda telif hakkı meseleleriyle de gündeme geldi. Uygulamada yer alan “Cameo” özelliği, kısa süre önce OpenAI’a karşı açılan bir telif davasına neden oldu. Dijital içerik platformu Cameo, ismin ve konseptin izinsiz şekilde kullanıldığını ileri sürdü. İlginç olan ise, dava dosyasının sunulmasının hemen ardından OpenAI’ın “cameo” özelliğini aktif hale getirmiş olması. Zamanlama açısından dikkat çeken bu gelişme, sektördeki rekabetin ne kadar agresif bir hale geldiğini de gösteriyor. Söz konusu özellik, kullanıcıların gerçek ya da kurgu karakterleri videolarda canlandırabilmesini sağlıyor.
Bu özellik üzerinden kişiliklerin yapay zekâ ile temsil edilmesi, çeşitli ülkelerde yasal zeminlere oturmamış durumda. Bu da yeni hukuki tartışmaların kapısını aralıyor. Şu anda kişilik haklarıyla ilgili net bir lisanslama yapısı bulunmadığı için kullanıcıların ürettikleri içerikler doğrudan platforma zarar verebilir. Üstelik bu durum sadece hukuki değil, platformun itibarını da doğrudan etkileyebilecek bir noktaya taşınıyor. OpenAI’ın bu özelliği uzun vadede gelir elde etme modeline entegre etmek istediği düşünülüyor.







