NASA, yaklaşık bir yıl süren yönetim boşluğunun ardından resmen yeni bir yöneticiye kavuştu. Trump yönetimi tarafından uygulanan bütçe kısıtlamaları ve personel azaltımları nedeniyle yaklaşık 4 bin çalışanın kurumdan ayrılmasının ardından, Senato 17 Aralık’ta milyarder girişimci Jared Isaacman’ın NASA yöneticiliğini onayladı. Bu gelişme, uzun süredir belirsizliklerle mücadele eden kurum açısından ilk bakışta olumlu bir adım olarak görülse de, NASA’nın önümüzdeki yıllarda nasıl bir yol izleyeceği konusu hâlâ netlik kazanmış değil. Isaacman’ın sahip olduğu yetkiler, NASA’nın bilimsel kapasitesini yeniden toparlama potansiyeli sunduğu kadar, kurum içi dengeleri daha da zorlayabilecek riskler de barındırıyor.
Jared Isaacman, klasik bir bürokrat profiline sahip olmamasıyla dikkat çekiyor. Başarılı bir girişimci olmasının yanında savaş uçakları kullanmış olması, Inspiration4 ve Polaris Dawn görevleri kapsamında iki kez uzaya çıkması, hatta ticari bir uzay yürüyüşü gerçekleştirmesi, onu NASA tarihinde sıra dışı bir yönetici konumuna taşıyor. Apollo programının sona ermesinden bu yana Dünya’dan en uzak noktaya ulaşan insanlardan biri olması da bu tabloyu tamamlıyor. Eski NASA çalışanı ve NASA Watch’ın kurucusu Keith Cowing, Isaacman’ın teknik ve operasyonel yeterlilikler açısından birçok kriteri karşıladığını, buna ek olarak özel görevlerinde bilimsel çalışmalara ve ekip çeşitliliğine önem verdiğini ifade ediyor.
Project Athena planı NASA içinde tartışma yarattı
Bununla birlikte, Isaacman’ın NASA vizyonunu ortaya koyduğu ve “Project Athena” adı verilen 62 sayfalık belge, kurum içinde ciddi eleştirilerin hedefi oldu. Politico tarafından kamuoyuna yansıyan bu plan, bazı NASA yetkililerine göre ajansın işleyişine ve ABD’de bilimsel araştırmaların nasıl finanse edildiğine dair eksik bir bakış açısı içeriyor. Belgede, NASA’nın kamu kaynaklarıyla yürüttüğü iklim bilimi çalışmalarından çekilmesi ve bu alanın akademiye bırakılması öneriliyor. Bunun yanında, Jet Propulsion Laboratory başta olmak üzere NASA merkezlerinin “verimlilik” ve “bilimsel çıktı süresi” gibi göstergeler üzerinden yeniden değerlendirilmesi gerektiği savunuluyor.
Ne var ki, bu önerilerin önemli bir bölümü Kongre onayı gerektiriyor ve bu durum, planın uygulanabilirliğini tartışmalı hâle getiriyor. Eski NASA yetkililerinden bazıları Project Athena’yı “özensiz” ve “haddini aşan” bir metin olarak tanımlıyor. Isaacman ise Senato’daki ifade sürecinde, belgenin yedi ay önce yazılmış olmasına rağmen genel yönüyle arkasında durduğunu söyledi. Buna rağmen, kendisinin bilime karşı olduğu ya da bilimsel sorumlulukları dış kaynaklara devretmek istediği yönündeki yorumları reddetti. Ayrıca NASA’nın bilim bütçesinin neredeyse yarıya indirilmesini öngören planlara da açıkça karşı çıktı.
Öte yandan, NASA yöneticisinin hareket alanı sadece kurum içi tercihlerle sınırlı değil. Beyaz Saray’a bağlı Yönetim ve Bütçe Ofisi’nin (OMB) aldığı kararlar, ajansın araştırma fonları üzerinde doğrudan etkili oluyor. OMB’nin yayımladığı yönergeler sonucunda NASA, 2025 yılında önceki yılların ortalamasına kıyasla yüzde 25 daha az yeni araştırma hibesi verdi. Bu durum, bilim insanlarının mevcut fonları kullanabilmesi için dahi ek bürokratik süreçlerle karşı karşıya kalmasına yol açıyor.
Tüm bunlara ek olarak, NASA’nın 2026 mali yılı için hâlâ tam kapsamlı bir bütçeye sahip olmaması, kurumdaki belirsizliği artırıyor. Kongre’nin geçici bütçeyi ocak ayı sonuna kadar uzatmaması durumunda, NASA’nın bilimsel kapasitesinin üçte birinin sonlandırılması ihtimali masada kalmaya devam ediyor. Buna rağmen, Temsilciler Meclisi ve Senato’nun bütçe kesintilerine açıkça karşı çıkması ve OSIRIS-APEX gibi bazı görevlerin süresinin uzatılması, sınırlı da olsa umut verici gelişmeler arasında yer alıyor.







