Apple’ın iOS 26 bilgilerini sızdırdığı iddiasıyla Jon Prosser ve Michael Ramacciotti’ye açtığı dava, yeni mahkeme belgeleriyle yeniden gündeme geldi. Dava dosyasına giren son beyanlar, olayın bilinen seyrine dair dikkat çekici ayrıntılar içeriyor. Bu ayrıntılar, özellikle Ramacciotti’nin Prosser’la ilişkisi konusunda farklı bir tablo ortaya koyuyor. Tüm bu gelişmeler, davanın ilerleyen süreçte nasıl şekilleneceğine dair çeşitli soruları da beraberinde getiriyor.
Ramacciotti, mahkemeye sunduğu savunmasında Jon Prosser’la herhangi bir organize eylem planlamadığını belirtiyor. Kendisinin Apple’a ait bir geliştirici iPhone’u üzerinden bilgi paylaştığını kabul etmesi, olayın bazı yönlerini teyit eder nitelikte. Ancak ifadesine göre, Prosser’dan aldığı 650 dolar, önceden belirlenmiş bir karşılık değil. Bu paranın, söz konusu olay gerçekleştikten sonra teklif edildiğini dile getiriyor. Diğer bir ifadeyle, Ramacciotti ödemenin kendisi tarafından talep edilmediğini ve beklenti içinde olmadığını iddia ediyor. Bu açıklamalar, olayın maddi teşvik temelli olup olmadığını tartışmalı hale getiriyor.
Ramacciotti, iOS 26 özelliklerini Prosser’a FaceTime görüşmesinde gösterdiğini kabul etti
Mahkeme belgelerine yansıyan detaylara göre, Ramacciotti’nin Apple geliştirici iPhone’una erişim sağladığı ve Prosser ile FaceTime üzerinden bağlantı kurduğu doğrulanıyor. Bu görüşmede Prosser’ın, Ramacciotti’den henüz yayınlanmamış iOS 26 özelliklerini göstermesini istediği belirtiliyor. Ramacciotti bu talebi yerine getirmiş olsa da, Lipnik’in yerini takip ettiği iddiasını net bir şekilde reddediyor. Bunun yanında, Prosser’ın FaceTime görüşmesini kayıt altına aldığından habersiz olduğunu ifade ediyor. Diğer yandan, elinde Apple’a ait başka herhangi bir gizli bilgi ya da içerik bulunmadığını da özellikle vurguluyor.
Ramacciotti’nin anlatımına göre olay, sanıldığı kadar sistemli ya da planlı gelişmemiş olabilir. Çünkü iddiaya göre, olaydan birkaç hafta önce Ethan Lipnik, Ramacciotti’ye bizzat iPhone’daki bazı yeni özellikleri göstermiş. Bu etkileşim, Ramacciotti’nin cihazda yer alan bilgilerin ne kadar gizli olduğunu yeterince kavrayamamasına yol açmış olabilir. Her şeye rağmen, Apple’ın dava dosyasında yer verdiği “bilinçli sızdırma” suçlamaları hâlâ geçerliliğini koruyor. Bu bağlamda, tarafların niyetleri ve davranışları mahkeme tarafından daha ayrıntılı değerlendirilecek gibi görünüyor. Ne var ki, mevcut açıklamalar olayın tüm boyutlarını aydınlatmak için tek başına yeterli değil.
Davanın dikkat çeken bir diğer yönü ise Jon Prosser’ın sürece henüz resmi bir yanıt vermemiş olması. Her ne kadar kısa bir süre önce Apple ile iletişim halinde olduğunu açıklamış olsa da, Apple temsilcileri Prosser’dan hâlâ somut bir dönüş alamadıklarını belirtiyor. Bu iletişimsizlik, mahkemenin Prosser hakkında “temerrüt” kararı vermesine yol açtı. Yani dava, Prosser sürece katılmasa bile devam edebilecek. Apple, bir sonraki aşamada Prosser’a karşı doğrudan temerrüt kararı doğrultusunda hüküm talebinde bulunmayı planlıyor.
Apple’ın bu tür sızıntılara karşı geliştirdiği sert tutum, sadece ticari sırların korunması açısından değil, şirketin kamuoyundaki güvenilirliği bakımından da önem taşıyor. iOS 26 gibi henüz kamuya açıklanmamış sistemlerin detaylarının dışarı sızdırılması, teknoloji sektöründe ciddi bir güvenlik problemi olarak değerlendiriliyor. Buna ek olarak, bu tür bilgilerin internet ortamında yayılması, yalnızca rekabetçi dengeleri değil, aynı zamanda kullanıcıların veri güvenliğini de etkileyebiliyor. Bu nedenle Apple, benzer olayların önüne geçmek amacıyla hukuki adımlarını titizlikle sürdürüyor. Davanın seyri, teknoloji dünyasında sızıntıların sınırları ve sorumlulukları üzerine yeni tartışmaları beraberinde getirmiş durumda.








