2018 yılında patlak veren Cambridge Analytica skandalı, yalnızca Facebook’un değil, tüm sosyal medya endüstrisinin kullanıcı verilerine yaklaşımını yeniden sorgulattı. Milyonlarca Facebook kullanıcısının kişisel bilgilerinin izinsiz şekilde toplanıp siyasi kampanyalarda kullanıldığı iddiası, küresel çapta yankı uyandırdı. Mark Zuckerberg o dönem henüz Meta adını almamış olan Facebook’un CEO’su olarak Kongre’ye çağrıldı. Sorulan sorular, şirketin veri toplama pratiklerinin sınırlarını da gözler önüne serdi.
Facebook’un sadece kullanıcılarına değil, platforma kayıtlı olmayan bireyler hakkında da veri topladığı ortaya çıkınca, kamuoyunun tepkisi daha da büyüdü. Bu gölge profiller meselesi, platformun ne kadar geniş çaplı veri işlediğini gösteren somut bir örnek hâline geldi. Tüm bu baskılar neticesinde şirket içinde çeşitli çözüm yolları değerlendirilmeye başlandı. Ortaya çıkan belgeler, bu dönemde yönetim kurulunun reklamsız abonelik modelini masaya yatırdığını gösteriyor.
ABD Federal Ticaret Komisyonu’nun Meta ile yürüttüğü davada eski COO Sheryl Sandberg’in ifadesi sırasında sunulan bir belge, reklamsız aboneliğin ciddi şekilde ele alındığını ortaya koydu. Slaytta yer alan notlar, aylık ücret karşılığında Facebook’un reklamsız bir sürümünün sunulmasının planlandığını gösteriyor. Böylece kullanıcılar, verilerinin reklam hedefleme amacıyla kullanılmadığı bir deneyim yaşayabilecekti. Bu modelle, “Ücretsiz kullanıyorsan, ürün sensin” söylemine doğrudan yanıt verilmesi amaçlanıyordu.
Ne var ki bu fikir o dönem yalnızca öneri düzeyinde kaldı ve doğrudan uygulamaya alınmadı. Meta bunun yerine dış geliştiricilere aktarılan veri miktarını kısıtlama yoluna gitmeyi tercih etti. Böylece kullanıcıya dönük bir çözüm sunulmadan, yalnızca geliştirici erişimi sınırlandırılarak kamuoyundaki baskının azaltılması hedeflendi. Ancak bu yaklaşım, veri gizliliği tartışmalarını tamamen ortadan kaldırmaya yetmedi.
Meta, reklamsız abonelik seçeneğini yıllar sonra, 2023’te yalnızca Avrupa Birliği ülkelerinde sınırlı biçimde hayata geçirdi. Bu modelde kullanıcılar, kişisel verilerinin reklam amaçlı kullanılmasına onay vermek ya da aylık ücret ödeyerek reklamsız deneyim yaşamak arasında seçim yapabiliyordu. “Öde ya da onay ver” olarak tanımlanan bu yaklaşım, ilk başta kullanıcı gizliliği adına olumlu bir adım gibi görünse de farklı eleştirilerle karşılaştı. Avrupa’daki veri düzenleyici kurumlar, bu sistemin gerçek bir tercih özgürlüğü sunup sunmadığını tartışmaya açtı.
Facebook için reklamlı abonelik planı tamamen rafa kalktı mı?
Buna rağmen Meta, bu abonelik modelinden vazgeçmiş değil. Ne var ki Kasım 2023’te bu hizmetin fiyatında yüzde 40 oranında indirime gidilmesi, kullanıcıların beklenen ilgiyi göstermediğine işaret ediyor. Diğer yandan bu fiyat indirimi, düzenleyicilerin baskılarına da bir yanıt niteliği taşıyor olabilir. Her halükârda, şirketin gelir modelleri konusundaki denge arayışının sürdüğü açıkça görülüyor.
Meta’nın reklam gelirine dayalı iş modelini tamamen değiştirmesi beklenmiyor. Fakat artan düzenleyici baskı, kullanıcı beklentileri ve uluslararası yasal çerçeveler, yeni gelir kaynaklarını zorunlu kılıyor. Özellikle Avrupa’daki veri koruma standartları, dijital platformlar üzerinde daha fazla şeffaflık ve kullanıcıya seçenek sunma zorunluluğu doğuruyor. Meta da bu çerçevede farklı alternatifleri değerlendirmeye devam ediyor.
Reklamsız abonelik modeli şu an için Avrupa dışındaki bölgelerde aktif değil. ABD başta olmak üzere birçok ülkede, kullanıcılar hâlâ yalnızca reklam destekli Facebook sürümünü kullanabiliyor. Bu durum, platformun gizlilik temelli farklılaşma arayışının küresel değil, bölgesel düzeyde kaldığını gösteriyor. Tüm bunların yanında, uygulamanın genişlemesi için kullanıcı ilgisinin ve düzenleyici baskının artması gerektiği görülüyor.