Duolingo, dil öğrenme uygulamaları alanında yıllardır istikrarını koruyan nadir dijital platformlardan biri olarak biliniyor. Fakat son aylarda aldığı kararlar, şirketin önceliklerinde keskin bir değişim yaşandığını gösteriyor. “Yapay zekâ öncelikli” bir şirket olacağını duyuran Duolingo, bu doğrultuda bazı yüklenici pozisyonlarını yapay zekâ destekli sistemlerle değiştirdi. Bu durum sadece şirketin değil, genel olarak yaratıcı sektörlerin iş gücü yapısında da dikkat çekici bir kırılmaya işaret ediyor.
Gazeteci Brian Merchant’a göre, bu hamle yeni değil. 2023 yılının sonunda ilk adımlar atılmıştı. O dönemde çevirmen pozisyonunda çalışan yüklenicilerin yaklaşık yüzde 10’u işten çıkarıldı. 2024’ün ekim ayında ise içerik yazarlarıyla yollar ayrıldı. Her iki durumda da boşalan pozisyonlar, yapay zekâ tabanlı üretim sistemleriyle dolduruldu.
Duolingo yapay zekâyı öne koyan tek şirket değil
Duolingo’nun attığı bu adımların tekil bir örnek olmadığı açıkça görülüyor. The Atlantic’in haberine göre, üniversiteden yeni mezun olan gençler arasında işsizlik oranları alışılmışın oldukça üzerinde. Beyaz yaka pozisyonlarda yapay zekâ ile ikame edilen görevler, gençlerin iş bulma sürecinde büyük bir engel oluşturuyor. Şirketlerin giriş seviyesi çalışan ihtiyacını yapay zekâ teknolojileriyle karşılama eğilimi, bu sorunun temelinde yatıyor.
Merchant, bu tabloyu bir felaketten ziyade bilinçli yönetim tercihleri olarak değerlendiriyor. Üst düzey yöneticiler, iş gücü maliyetlerini azaltma ve şirket üzerindeki kontrolü artırma hedefiyle bu kararları alıyor. Bu tercihler, özellikle yaratıcı iş kollarında çalışan serbest sanatçılar, yazarlar ve illüstratörlerin gelirlerinde ciddi düşüşler yaratıyor. Bunun yanında, tam zamanlı istihdam oranlarında da gözle görülür bir gerileme yaşanıyor.
Bu eğilim yalnızca bireysel çalışanları değil, şirketlerin kültürel ve üretim modellerini de dönüştürüyor. Yapay zekâ destekli üretim sistemleri kısa vadede daha hızlı ve maliyetsiz içerik üretebilirken, uzun vadede insan odaklı yaratıcılığı sınırlandırıyor. Özellikle dil, görsel anlatım ve hikâye anlatıcılığı gibi özgünlük gerektiren alanlarda otomasyonun etkisi tartışmalı hale geliyor. Tüm bunların yanında, bu dönüşüm toplumsal olarak da yeni iş tanımlarını ve mesleki beklentileri beraberinde getiriyor.
Duolingo örneğinde görüldüğü üzere, yapay zekâ uygulamaları yalnızca teknoloji yatırımı değil, aynı zamanda iş modeli tercihidir. Bu tercihler şirketlerin kısa vadeli kâr hedeflerine hizmet ederken, çalışanların iş güvencesi ve gelir sürdürülebilirliğini riske atabiliyor. Ne var ki bu model giderek daha fazla şirket tarafından benimsenmeye başlandı. Teknolojinin merkezde yer aldığı sektörlerde benzer kararların alındığı sıkça görülüyor.
Her şeye rağmen, bu dönüşümün durdurulabilir olmadığı da aşikâr. Yapay zekânın üretkenliği artırması, zaman maliyetlerini düşürmesi ve içerik oluşturma süreçlerini hızlandırması pek çok yönetici için cazip. Buna rağmen, bu tercihler nedeniyle ortaya çıkan istihdam boşluğu uzun vadede toplumsal eşitsizlikleri derinleştirebilir. Bu da teknoloji ve insan emeği arasında yeniden tanımlanması gereken bir denge ihtiyacını doğuruyor.