ABD, Intel’den yaklaşık yüzde 10 oranında pasif hisse alarak 8,9 milyar dolarlık bir yatırım gerçekleştirdi. Bu adım, üretim gücünü ülke sınırları içine çekmeye çalışan Washington yönetiminin doğrudan müdahale hamlelerinden biri oldu.
Intel tarafından yapılan açıklamada, ABD hükümetiyle varılan anlaşma kapsamında 8,9 milyar dolar karşılığında pasif hisse devrinin gerçekleştiği bildirildi. Bu yatırım, SoftBank’ın kısa süre önce duyurduğu 2 milyar dolarlık destekten sonra geldi. Alım işlemi, oy hakkı veya yönetim etkisi taşımıyor; yalnızca sermaye katılımı anlamına geliyor. Öte yandan, ABD gibi teknoloji politikalarını merkezileştiren bir hükümetin bu şekilde ortaklık kurması, sektör genelinde çok sayıda yeni tartışmayı da beraberinde getirdi. Tüm bunlara ek olarak, bu yatırımın sadece şirket bazında değil, daha geniş bir sanayi dönüşümünün parçası olarak okunması gerektiği ifade ediliyor.
Yatırımın kaynağı, CHIPS and Science Act kapsamında 2022 yılında ilan edilen 5,7 milyar dolarlık destek ile Secure Enclave adlı program üzerinden sağlanan 3,2 milyar dolarlık fonlardan oluşuyor. Böylece toplamda 11,1 milyar dolarlık kamu desteğinin önemli bir bölümü, doğrudan Intel hisselerine dönüştürülmüş oldu. Bu yöntem, klasik teşvik sistemlerinin dışına çıkılarak şirketlerde maddi karşılığı olan doğrudan pay edinilmesini içeriyor. Buna rağmen, söz konusu modelin kalıcı hâle gelip gelmeyeceği, gelecek uygulamalara göre netlik kazanacak. Bununla birlikte, Çin merkezli üretimden uzaklaşmak isteyen ABD için Intel üzerinden atılan bu adım belirli bir yönelim oluşturmuş durumda.
Intel CEO’su Lip-Bu Tan, yatırım duyurusunun ardından yaptığı açıklamada, SoftBank ile süregelen iş birliklerinden duydukları memnuniyeti dile getirdi. Aynı açıklamada ABD hükümetiyle yürütülen görüşmelerin uzun süredir devam ettiğini ve bu anlaşmanın somut bir güven işareti olduğunu belirtti. Bu arada SoftBank CEO’su Masayoshi Son da Intel’e yapılan yatırımı, ABD’deki yarı iletken üretimini büyütme vizyonunun bir parçası olarak değerlendirdi. Son, 50 yılı aşkın süredir yarı iletken alanında faaliyet gösteren Intel’in sektördeki rolünü koruduğunu vurguladı. Her iki açıklama da, şirketlerin kamu destekli üretim yatırımlarına sıcak baktığını ortaya koyuyor.
Hükümetin doğrudan şirket hissesi alması, kamu-özel sektör ilişkilerinde yeni bir denge kurma arayışının sonucu gibi değerlendiriliyor
Bunun yanında, yatırımın pasif niteliği her ne kadar yönetimsel bir müdahale yaratmasa da, sahiplik düzeyinde bir ortaklık oluşmasına neden oldu. Bu durum, piyasa ekonomisi taraftarları arasında eleştirilerle karşılandı. Fakat bazı çevreler, devletin yalnızca finansman sağlayıcı değil, aynı zamanda doğrudan yatırımcı olarak hareket etmesinin özellikle kritik sektörlerde fayda sağlayabileceğini savunuyor. Her ne olursa olsun, kamu sermayesinin özel şirketlerde bu şekilde kullanılması, yakın gelecekte diğer teknoloji devleriyle yapılabilecek olası iş birliklerinin de habercisi olabilir. Ne var ki Intel örneği, uygulamanın sınırlarını ve etkilerini görmek açısından önemli bir ilk adım niteliği taşıyor.
Intel, son üç yıl içinde art arda zarar açıklayan büyük teknoloji şirketleri arasında yer alıyor. 2022’den bu yana toplam zararın 22 milyar doları aştığı biliniyor. Hisse değeri bu süreçte istikrarlı bir şekilde düşerken, yatırımcı güveni de ciddi oranda sarsılmıştı. Bu bağlamda hükümetin gerçekleştirdiği yatırım, yalnızca üretim altyapısını değil, aynı zamanda şirketin finansal yapısını da desteklemeye yönelik bir müdahale biçimi olarak ortaya çıktı. Bu müdahalenin geçici olup olmayacağı ise kamuoyunun ve piyasanın takibiyle şekillenecek.
Tüm bu gelişmeler ışığında, CHIPS Yasası ve benzeri kamu destekli programların uygulama biçimi dönüşüme uğruyor. Eskiden vergi indirimleri ya da teşvikler üzerinden sağlanan kaynaklar, artık doğrudan şirket hisseleri karşılığında kullanılabiliyor. Bu yeni modelin benimseneceği alanlar, büyük ölçüde ABD’nin teknoloji üretimini yeniden şekillendirme hedeflerine göre belirlenecek. Fakat kamu fonlarının bu ölçekte teknoloji şirketlerine yönelmesi, kamu denetimi ve özel mülkiyet arasında yeniden tanımlanması gereken bir sınır ortaya koyuyor. Intel ile atılan bu ilk adım, gelecekte bu tartışmaların daha geniş çerçevede yapılmasına zemin hazırlıyor.