EğlenceTeknoloji

28 Years Later’da iPhone’lar ile çekim sınırları zorlandı

28 years later

Danny Boyle’un yönettiği “28 Years Later”, yalnızca hikâyesiyle değil, kamera arkasındaki teknik tercihleriyle de dikkat çekiyor. Yönetmen, filmi çekerken sinema teknolojisinin geldiği noktayı oldukça cesur bir yöntemle değerlendirmiş. Serinin ilk filmi olan “28 Days Later”da ev tipi kameraların kullanılması nasıl dönemi yansıtıyorsa, bu kez de iPhone’lar o görevi üstlenmiş. Boyle ve yazar Alex Garland, bu tercihi bilinçli olarak yapmış; çünkü artık herkesin cebinde bir kamera var.

2000’lerin başında ev kameraları yaygındı, insanlar sokakta, evde ya da herhangi bir felakette görüntü kaydedebilirdi. Bugün bu işlevi büyük ölçüde akıllı telefonlar yerine getiriyor. Boyle, bunu göz önüne alarak bazı sahneleri iPhone ile çekmeye karar vermiş. Bu tercih sadece nostaljik değil, aynı zamanda teknik açıdan da yenilikçi bir yaklaşım sunmuş.

28 Years Later çekimlerinde 20 iPhone özel sistemle aynı anda kullanıldı

Filmde kullanılan iPhone’lar sıradan bir tripodla sabitlenmemiş. Ekip, üç farklı özel rig sistemi geliştirmiş; biri sekiz, biri on, diğeri ise tam 20 iPhone’dan oluşuyor. Özellikle 20 iPhone’lu düzeneğin kullanıldığı sahnelerde izleyiciye adeta zamanın durduğu bir an yaşatılmış. Boyle, bu sistemi “fakir işi bullet time” olarak tanımlıyor; yani The Matrix’teki kurşun kaçırma sahnesine benzer bir etki yaratılmış.

20 iPhone’lu bu sistem, bir vincin ucuna ya da raylı bir düzeneğe yerleştirilebiliyor. Her kamera farklı bir açıdan sahneyi kaydederken, kurgu aşamasında bu görüntüler arasında geçiş yapılıyor. Böylece izleyici klasik bir sinema izleme deneyiminden çıkarak, olayların tam ortasına yerleştiriliyor. Bu teknik, özellikle şiddet içeren sahnelerde kullanılmış ve seyirciye fiziksel bir çarpıcılık hissi verilmiş.

Boyle, bu yaklaşımı sadece görsel bir şov olarak görmüyor. Ona göre bu yöntem, anlatımın kendisini de değiştiriyor; çünkü artık izleyici bir gözlemci değil, olayların aktif bir parçası haline geliyor. Filmdeki bazı sahnelerde, izleyici neredeyse oyuncularla birlikte hareket ediyor. Bu da filmin atmosferini daha yoğun ve sarsıcı kılıyor.

Tüm bunların yanında, filmin görüntü yönetimi yalnızca iPhone’larla sınırlı kalmamış. Dronelar, oyuncuların üzerine sabitlenmiş kameralar ve hatta bazı sahnelerde hayvanlara yerleştirilen sistemler kullanılmış. 2.76:1 oranındaki geniş ekran formatı ise bu deneyimi daha da güçlendirmiş. İzleyici, ekranın yan taraflarını sürekli kontrol etme ihtiyacı hissederek, bilinçli bir tedirginlik yaşamış.

Geniş ekran tercihi yalnızca estetik bir karar değil. Boyle bu oranı, izleyicinin sürekli çevresini taramasını sağlamak için seçtiklerini belirtiyor. Tehditlerin yalnızca merkezde değil, ekranın her köşesinde olabileceği duygusu bu tercihle pekiştirilmiş. Bu da anlatının gerginliğini arttıran bir unsur olmuş.

Her şeye rağmen film tamamen iPhone’larla çekilmemiş; bu sistemler yalnızca belirli sahnelerde, özellikle aksiyonun yoğunlaştığı anlarda devreye girmiş. Bu yaklaşım, filmde teknikle içeriğin uyumlu bir şekilde çalıştığını gösteriyor. Yani teknoloji sadece bir araç değil, anlatımı derinleştiren bir katman olmuş.

Danny Boyle’un 28 Years Later’da kullandığı bu yöntem, mobil cihazların sinemada daha fazla yer bulabileceğini gösteriyor. Günümüz akıllı telefonları, sundukları gelişmiş kamera özellikleri sayesinde artık sadece günlük kullanım için değil, profesyonel prodüksiyonlarda da tercih edilebiliyor. 20 telefonla yaratılan etki, yalnızca teknik değil, aynı zamanda sinematik anlatım açısından da dikkat çekici bulunuyor.